'39 : Onu koruyamadım.

Start from the beginning
                                    

O gözleri oymak için büyük bir hazırlık içerisindeydim.

"Efendim girebilir miyim?" Sesi odaya kadar gelen adamıma içimden küfür ettim. Kapıdan birazcık gözüken kafasını gördüğümde konuştum. "Ne diye bağırıyorsun? Siktiğimin evladı. Gel." Adamım korkarak içeri girdiğinde suratında mahçup bir gülümseme yer edindi. "Kusuruma bakmayın. Bay Caesar geldi."

"Geldiyse düzgünce söylebilirsin. Neden bağırıyorsun?"

"Biraz gerginiz bu aralar efendim. Kusurumuza bakmayın." Dediğinde gözlerindeki üzüntüyü gördüğümden pek üstüne gitmemeyi tercih ettim. Onlar da haklıydı. Üzerimizden kara bulutlar eksilmiyordu. Her seferinde ölümle burun buruna gelince psikolojileri bozulmuştu.

"Jungkook uyanırsa eğer, diğer damatlığını verme." -Jungkook ikisini de çok sevmişti. O yüzden ikisini de aldım.-

"Umm, beyaz olanı mı?"

"Hah..." Sinirlenmeyeyim dedikçe sanki bana inat aptal rolüne yatıyordu. "Beyaz sevmiyorum. Beyazı kendime yakıştırmıyorum. Sence hangisi benim olabilir?" Dediğimde panik oluşu gözlerimin kısılmasına neden olmuştu.

"Bay Jungkook ile yalnız kaldığımız zamanlarda bana hep şey derdi."

"Ne derdi?" Dediğimde konuşmasına devam edip etmemek arasında kaldı. Duruşunu düzeltmiş, kaşlarını çatmıştı. "O, cehennemin karanlık efendisi olsa da benim beyaz cennetim, meleğim olarak kalacak, demişti."

Arkamı döndüm. Jungkook'un yastığıma sarılıp uykusuna devam edişini gördüğümde dudak kenarım kıvrıldı. "Jungkook size çok aşık efendim."

"Biliyorum." Dedim omzunu sıvazlayarak. "Hadi, yürü. Aşağıya iniyoruz."

"Efendim bir şey daha diyeceğim." Gözündeki tedirginlik beni de tedirgin etmişti. "Söyle."

"Seokjin hyungu bugün sizin odanızdan alelacele çıkarken gördüm."

Merdivenden inerken adamımın dediği şey beni nedense yine işkillendirmişti. Kimseye güvenim kalmamıştı evet, ama Seokjin'e? Güvenim tam mıydı? Öyle mi sanıyordum? Hiç düşünmemiştim. Benim odamda ne olabilirdi ki? İçeriden ne alıp çıkmış olabilirdi ki?

"Lord. Ne düşünüyorsun?"

Merdivenin son basamağına basmadan önce Caesar'ın buz mavisi gözlerinde takılı kaldım. Ardında nice şeyler barındıran bu gözler eriyerek gitti Lee Won'da. İkisinin bakışmasını görünce konuştum. "Ne oldu?" Dediğimde Caesar yanıma yürüdü.

"Bilinmeyen bir numara bana bir şey gönderdi." Dediğinde kaşlarım istemsizce havalandı. "Ver telefonunu." Caesar onca boy bosa rağmen önümde kibarca eğilmiş ve telefonunu bana vermişti. Mesajlar kısmında en başta gözüken mesaja girdim.

Tavşan emojisi vardı. Bir saat aralığı yazıyordu.

"Caesar. Etrafa yayılan adamlarından haberler nedir?" Dedim. "Efendim her bir sokağa onar adamımızı yerleştirdim. Hepsi de üst seviyededir. Bir hareketlilik olduğunda beni arayacaklar. Endişelenmeyin."

"Sikerler endişeyi Caesar!" Sesim çok yüksek çıkmıştı. Lee Won oturduğu yerde dikleşmiş, ses soluk kesilmişti. Hiddetle olduğum yere çakıldım. Cümlenin devamını getiremedim, aklım tamamen Jungkook'ta kalmıştı. Neyseki yukarıda uyuyordu, birazdan yanına gidip onu kollarımın arasına almam gerekiyordu. Caesar, kendisini sevgilisinin önünde azarladığım için kafasını öne eğip benim konuşmamı bekliyordu.

"Burada. O pezevenk burada Caesar."

Tekrardan Caesar'ın telefonunu açtım. Mesajlar kısmına yeniden girdim. Saat aralığına baktım. 23.23 - 00.00.

drug lordWhere stories live. Discover now