'39 : Onu koruyamadım.

5.8K 667 671
                                    

Çağan Şengül - Çok Yazık
Sorry Idk - True Blue

Anlaşılmaz olduysa eğer mutlaka diğer bölüm anlayacaksınız, iyi okumalar dilerim. Bol yorum istiyorum, malum geç geldik. Hoş geldin hediyesi olsun bana :) 🩷

Yaşadığım onca şeyden sonra hâlâ bir kalbe sahip olmam, açıkcası beni hâlâ şaşırtıyordu. Sağlam olmayan her yerim, yara izlerinden geçilmeyen bedenim, aslında bir kalbimin olmadığını gösteriyordu.

Çünkü bu acıları yaşayan ben, bir kez olsun ağlamadım.

Bana ağlamak zayıflık dendi, ağlamadım. Ağlattım. Hoş, ben ağlamadığım için akması gereken gözyaşları yabancılardan aktı...

Küçük bir umuda bel bağlayan zayıf insanların canını tek bir kurşunla aldım. Tek işi bana hayatını adamak olan insanları yaşamdan kopardım.

Yaşamı olmayan ben, hayatı küçük bir kutudan ibaret olan ben... En büyük özgürlük sandım adımı, sanımı. Aslında bedenime takılan kelepçeydi. Doğduğum anda acımasızca takılan soğuk kelepçeler.

Hâlâ hissediyordum en derinlerimde. Bazen beni yokluyorlardı Canımı yaksalar da onları söküp atamıyordum. Mıhlanmış soğuk zincirler duvarlarımı zorluyordu. Ama bir milim bile kıpırdamıyorlardı.

Sonra büyüdüm. O zincirler canımı yakmamaya başladı. Çünkü acımı dindirecek başka şeyler vardı. Ömrümün sonuna kadar benimle olacak kimliğim, neredeyse dünyaya yetecek olan servetim, düşmanı çatlatacak derecede yakınlarım ya da yakın sandıklarım. Hepsini ezici bir güç olarak gördüm.

Atladığım bir şey vardı.

Histen yoksundum. Nefret buna dahil değildi. Evet, bir his çeşidi olabilirdi. Histen kastım, birine sevgi göstermek. Ona bakarken kalbinin amansızca çarpması, gözlerinin birden dolması ve ağzından sevgi sözcükleri dökülmesi. Ya da bu kadar dramsız olan; basit bir el ele tutuşma, göz göze gelme. Onun için heyecanlanma, endişelenme. Sayacak bir sürü şey vardı. Ama ben tek bir tanesini bile becerememiştim.

Benim Jungkook'um, kalbimin güzeli hayatımda olana dek.

Evet şimdi bu birden akın eden düşüncelerim, o uyurken gelmişti. İpek saçlarını her okşayışımda burnuma vanilyayla karışık çilek kokusu geliyordu. Yeni duş almasından kaynaklıydı elbette. Bana söylene söylene duşunu almıştı. Yatakta beyaz damatlığıyla uyuyakalmıştı birde.

"Neden Caesar ve sevgilisi bize bu saatte geliyor?"

"Onlara düğün dansımızı gösterelim mi?"

"Damatlığımla karşılasam geri giderler mi? Çok meşgul olduğumuzu anlarlar mı?"

Her konuşmasındaki kızgın yüzü aklımdan gitmiyordu. Dudaklarını ısırmamak için çok zor durmuştum. Şimdi de yanımda dudaklarını büzmüş, bacaklarını da karnına doğru çekmişti. Öyle uyuyordu sürekli. Nedenini bilmiyordum ama onun öyle uyuduğunu gördükten sonra bende öyle uyumaya başladım.

Gerçekten huzur verici bir pozisyonmuş.

Bacaklarımın uyuştuğunu hissettiğimde ayaklandım. Bugün hava bir garipti. Kızıla boyanmış ay, galiba bizi izliyordu. Kendisine benzetmek istediği şeyler var gibiydi.

Büyük pencereye doğru ilerledim parmak uçlarımda. Jungkook'ta aynı benim gibi küçük çıt sesine uyanır olmuştu çünkü. Uykusunu alamadığında huysuzlanıyordu, bebek derken şaka yapmıyordum.

Etrafı gözlerimle süzdüm. Görünürde bir anormallik yoktu. Asıl anormal olan da buydu aslında. Vladimir iki gündür sessizdi.

Onun ileri gidebileceği noktayı biliyordum. Bundan ölesiye korkuyordum. Gelse, kafama silah dayasa ona ağız dolusu gülerek bakardım. Ama, benim zaafımda gözü vardı.

drug lordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin