| 19 | randevuda ne yapılmaz

Start from the beginning
                                    

"Benim de öyle..."

Ne kadar hoşuma gitsede sehun aynı sehun'du, bakışlarımı kaçırmadan duramadım. Kafenin içinde gezindi gözlerim, bir kız grubunun bu tarafa baktığını görünce kısıldı. Jongin'e bakıp kıkırdamaları rahatsızca sırtımı dikleştirmemi sağlarken az evvelki cümlesine tutundum ve keyfimi kaçırmayacağımı tekrarlayarak önüme döndüm. Tek sıkıntı Jongin'in giydiği jilet gibi gömlek yüzünden aramızda bir yaş değil, beş yaş varmış gibi görünmesiydi. Abim gibi duruyordu pis herif.

"Tek ciddi planım bu, seninle birlikte olmak... Diğer her şey yan karakter vasfını taşıyor."

Oley be! Sonunda normalimiz olan bir konu.

"Sen nerede olursan orada mutlu olacakmışım gibi geliyor Sehun. Sana da öyle geliyor mu?"

Ölürüm sana.

"Gelmez olur mu Jongin'im."

Normalde her şeyi açık açık söyleyemezdim ama herif beni bir şekilde kıvama getirmişti.

"Mesela meslek sordun ya, senin yanında nasıl rahat barınabileceksem öyle bir meslek yapmak isterim. Bölüm seçimlerimizi aynı sınıfta olacağımız şekilde yapmayı düşünüyorum. Daha çok var ama üniversiteyi şehir dışında okursan seninle aynı şehirde olacak şekilde tercih yapmayı istiyorum."

Diğer türlüsüne dayanamazdım.

"Ben de Sehun, inan ki ben de. Sen neredeysen mutluluğum orada benim."

Cümlesini kurarken can alıcı bir biçimde gülümsedi. Eritti bu gülümseme beni, bitirdi. Beni sehunluktan çıkardı leyla yaptı, beni sehunluktan çıkardı juliet yaptı.

"Peki bir şey daha sorabilir miyim?"

Başımla onayladım onu. Gömleğinden rahatsız olmuşcasına yerinde kıpırdandı. Sonra spreyle yaptığı çok belli olan saçlarını el yordamıyla düzeltti. Of Jongin ya, sen saçlarına bir işlem uygulamazsın, saçlarını düzelten eline memnuniyetsiz bakışındanda belli oluyor işte bu. Ne yapmaya çalışıyorsun? Bugünün amacı ne?

"Ummm, hayatını geçirmek istediğin bir insanda beklediğin olmazsa olmaz özellikler nelerdir?"

Al işte. Tanrı bana sabır versin. Öylesine hülyalı bir konuşmadan kendisine ait olmayan bir soruya tabii tutuyordu beni. Kendisine ait olmayan diyordum çünkü sorarken ezberlemiş gibi çıkıyordu kelimeleri. Ağzına bir tane vurup "sus ve az önceki konuşmanın etkisinde kalalım" diyesim geliyordu. Hem bunlar benim boyumdan büyük sorulardı. Tamam biraz düşününce cevap verebilirim ama bir şeyleri anlamlandırma çalışmam beni zorluyordu. Bu yüzden bu sefer birkaç saniye gözlerine bön bön bakma hakkını kendimde buldum. Gözlerinde ufak bir heves görünce ise iç geçirerek dudaklarımı araladım. Cevap verecektim ancak tepkimden olsa gerek benden önce davrandı.

"Sıkıldın mı?"

Lanet kalbim sesindeki ufacık endişesinde bile vicdan azabı çekiyordu.

"Hayır Jongin ama sen iyi olduğuna emin misin?"

Şapşal şapşal başının ardını kaşırken başını olumlu manada salladı. Sonra gözlerini masada gezdirip konuştu.

"Tatlı da yesene. Ben ısmarlayacağım bak zaten."

Utanmadan beni geçiştiriyordu. Ama tatlı iyi fikirdi. Hem beleş olacaktı hem de beyefendinin tatlı yerken nasıl şekil ve şemallere gireceğini merak ediyordum.

"Şey, sorumu da unutma civciv."

Civciv kadar başına taş düşsün demek geliyordu içimden. Benimle dalga mı geçiyorsun diyip kahkahalarla gülmek geliyordu. Peki civcivi ne yapıyordu? Sabır dileniyor, çenesini kasıyor, cevap veriyordu. Çok iyi biri olduğum her zaman söylenir.

"Öncelikle hayatımı geçireceğim insanın saçlarına bir kutu spreyi boca etmemesi gerekiyor esmerim."

Menüyü alıp bir yandan tatlımı seçerken gözlerine kısa bir bakış attım. Yüzünün aldığı komik hal bakmaya değerdi. Dalga geçmem birazcık acımasızca olabilirdi ama ne yapayım, olmadığı biri gibi davranması komikti.

"Dışarıya çıkarken başkalarının dikkatini çekecek gömlekler giymemesi gerekiyor."

Gözleri gömleğinde gezindi. Alaylı gülüşümü durduramıyordum.

"Ayrıca kendisi gibi olması gerekiyor, bir başkası gibi değil."

"Yahh! Civciv!"

Seslice güldüm.

"Dalga geçme benimle."

Kendimi şu ana kadar tuttuğum yeterdi bence.

"Ama Jongin, haksız mıyım Tanrı aşkına?"

Yanaklarını şişirdi. Her ne oluyorsa sonunda pes ediyor gibiydi.

"Sabahtan beri zor tutuyorum zaten kendimi."

"Ben de kendimi zor tutuyorum yahu."

Saçlarından sprey bulaşmış ellerine, gömleğine tiksintiyle baktı.

"Söyleyeceğim artık dayanamıyorum ya."

İşler ilgi çekici olmaya başlıyordu. Tatlı seçmekten bile ilgi çekiciydi. Telefonunu alıp çatık kaşlarıyla ekranda yaptığı işlemler ekranı görmesem bile izlemeye değerdi bu yüzden. Telefonu gözüme sokarcasına uzatması değildi tabi. Deli mi ne?

"Bak, al bak, hepsi burda yazanların suçu."

Alnım kırışırken yüzümü geri çekip ekrana baktım. Elime aldım sonra, telefonu gözüme soktuğu için ters bakışlar atıp düzgün bir açıda tuttum. Çatık kaşlarım eşliğinde okuduğum cümleler yavaş yavaş çözülmemi sağlarken ilk kez Jongin karşımda olmasına rağmen ekranla bakışmak tercih edilir geldi.

"Randevuda olmak ne zormuş."

Gün içinde onun hakkında içimden geçirdiğim tüm kötü kelime ve cümleleri geri almaya başladım. Jongin çok ponçik, çok tatlı, mıncırılası bir insandı. Jongin çok şeker bir şeydi. Tapılasıydı. Candy Crush oyunundaki tüm şekerler Jongin'in mayasından çıkmaydı. Tanrı'm! Çok güzeldi ulan. Çok afacandı. Giydiği gömlekten rahatsız olan hareketleri de güzeldi, sorduğu sorular da güzeldi, başının ardını şapşal şapşal kaşıması da güzeldi, saçlarına bir şişe sprey boca etmesi de...

O farkında olmadan bile beni mutlu edebilme yeteneğine sahipti ve dün gece yaptığı araştırmaları bunun en büyük kanıtıydı.

Randevuda neler konuşulur
Randevuda tişört giysem olur mu
Randevuda yapılmaması gereken hatalar nelerdir
Randevum için hazırlanıyorum videoları
Randevuda alman usülü ödemek ayıp olur mu
Randevuda nereye gidilir

Bugünümüzün anlam ve önemi ancak bu kadar mutluluk verebilirdi.

Arzuhâl |KaiHun| Where stories live. Discover now