39. BÖLÜM: "HESAPLAŞMA"

5 0 0
                                    


Bugün Dolunay'ın doğum günü... Bu bölümde yayınlamak garip gelse de boş geçeyim istemedim. Çok garip hisler içindeyim hem bölümden dolayı hem de yaş almasından dolayı.

Umarım kitapta doğum günü için tasarladığım bölümü de yazabilirim. Yorumlarınızı benden esirgemeyin. İyi okumalar dilerim...

İyi ki doğdun Dolunay. İyi ki varsın iyi ki de var olacaksın.


******



Gözler ve sözler...

Hangisi daha gerçekti? Hangisinin arkasına sığınmak insana güven verirdi? Kelimeler bazen intikama bulandığında geriye kalanlar ne olurdu? Gözler kalbin aynası falan değildi. Çünkü insan büyüdükçe o ayna karanlığa bulanıyordu.

İnsan kaçmak istedikçe kendine dolanıyordu. Kendine dolanan insansa kelimelerle kendini kandırıyordu. Oysaki sezgiler bu Dünya'da korunmak için gerekli bir zırh değil miydi? O zırhı almak varken neden insanoğlu duygulara yenik düşmeye mahkûm oluyordu?

Gözlerimi açmak istemedim ama varlığının da farkındaydım. Uzun bir yoldan gelmiş gibi hissediyordum. Belki kar yağışı hâkim olmuştu buraya. Ben de o yolda yürümüştüm ve çok üşüyordum.

Sonra belki de bu evi ilk defa görmüşçesine bakınıyordum. Gözlerim nasıl bakıyordu bilemiyordum ama ben kendimi evimde gibi hissetmiştim. Kasvet bazen dışarıda değil içimizde yaşadıklarımızdan kopardı.

Ben bu kasveti bilmiyordum çünkü daha önce kendime ait bir evde yaşamamıştım. Gözlerine baktığım bu adamda ben bunu görmüştüm. Benimle gülen adamın gözlerin aynasına bakmış mıydı bilemem ama bir kez de olsa duygularına dokunmuştum. Boş kalan ne varsa ben bu adamla yerini doldurmuşum.

Gözlerimi araladım ve kapalı gözlerine baktım. Dudaklarını hafifçe aralamıştı ve düzenli olarak nefes alıp veriyordu. Sakallarını kestiğinden gözüme çok farklı geliyordu bu aralar. Biraz ondan uzaklaşmama rağmen kolları bana dokunuyordu.

Bedenimi bedenine götürdüm ve anında beni sarmasını hissettim. Çenesini kafamı koymasını ve beni daha da çok kendine çekmesinin hissini yaşadım. Kokusunu içime çekerken, gözlerimi kapadım.

"Uyandın mı?" Mırıldanışı ile hafifçe tebessüm ettim ve tek eliyle saçımı okşamasına izin verdim. Ses çıkarmayınca ağzının içinde bir şeyler mırıldandı ama birkaç saniye sonra uykusuna geri döndü.

Ben de kafamı hafifçe kaldırdım ve sakallarını kestiği için oynayamadım. Saçımda duran elini aldım ve parmaklarına parmaklarımı geçirdim. Elim aslında küçük değildi ama onun avuç içinin arasında yok oluyordu.

"Oyun saatin mi geldi?" Hafifçe tebessüm ettim. "Ben gideyim." Dedim sakince ve kalmak için hamle yaptım ama beni bırakmadı. "Biraz daha kal." Kısık sesle konuşması kalbimi hafifçe yerinden oynattı ama belli etmemeye çalıştım.

"Annem merak etmiştir." Homurdanmasını duysam da bu fikrimden caymama etken olmadı. Hafifçe yerimden kalktım ve yüzüne baktım. Bu sefer beni bıraktı ve ben de yanağına sulu bir öpücük bıraktım.

"Ya." Deyip yanağını silse de hiç kızmışa benzemiyordu. Ben de fırsattan istifade dudağına minik bir öpücük kondurdum ve kaçmak için hamle yapacağım sırada beni kolumdan sıkıca tuttu ve ben ne olduğunu anlamadan dudaklarımızı birleştirdi.

Saçlarım yüzüne dökülse de ikimiz de bu durumu umursamadık. Beni o kadar çok uzun öptü ki bu duruma şaşırmadan edemedim. İkimiz de gülümsedik ve dişlerimiz birbirine çarptı. Bu durum garip bir şekilde hoşuma gitmişti.

KIYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin