2. BÖLÜM: "ARAF"

113 21 119
                                    


Canımın ateşe atılmışım gibi yanması ya da ruhum da sıkıca sarılan iplerin daha da sıkışması şu an normal gibiydi. İçimdeki boşluk bütün bedenime yayılmış sanki idamımı hazırlıyordu. Her şey o kadar saçma geliyordu ki; kendimi hangi pencereye atıp bakış açımı değiştireceğimi bilemiyordum. Zaten bakacağım pencerelerde artık bir harabeydi.

Harbenin ortasında kalmaktansa; yok olmak en güzeliydi.

Kendimi hiç beklemediğim bir an da gür ve yaşlı ağaçlarla kaplı ormanda buldum. Kafamı yukarıya kaldırdığımda iri kar tanelerinin üstüme doğru döküldüğünü fark ettim. Üzerimde beni bu denli soğuktan koruyacak kalın bir şey yoktu. İri kar taneleri beni öldürmek istercesine havadan intihar edip hissizleşmiş bedenime düşüyordu.

Sanki çıplak derime düşen kar taneleri birer iğneye dönüşüp tenime saplanıyordu. Hareket etmek istediğimde kök salmış ağaçlar benim bileklerimi sarıp bunu engelliyormuş gibi hissediyordum. Etrafıma bakmayı denesem de kar taneleri çok şiddetli ve iri taneli olduğu için sadece ağaç dallarını görüyordum. Sadece, ben ve duygularım baş başa kalmıştı. Bir de ağaçların derin sessizliği.

Şimdi kar tanelerinin içinde geçmişimi görüyordum. Geçmiş, yıllar önce hep dinlediğiniz bir şarkı gibidir. Bir süre sonra eskisi kadar dinlemek istemezsiniz ve onu mahzene kaldırarak yola devam ederseniz. Sonra, hiç beklemediğiniz bir an da o şarkıyı dinlerken ki hissettiğiniz duygular sizin üzerinize yapışıp benliğinizi esir alınca o şarkıya sığınırsınız. Ama artık ben geçmişime bile sığınamıyordum. Geçmiş, beni artık sıcak odasından soğuk dışarıya fırlatmıştı. Üstelik şarkımı bile dinlememişken...

Artık gözümle gördüğüme bile inanamayacak duruma gelmiştim. Bir ormanda bile yapayalnız kalmıştım. Her yanım da bir anım vardı ve nereye koşarsam koşayım hayat beni bir yerden bıçaklayacaktı. Yerimde kalırsam da kar beni kendi içine hapsedecekti. Bense ne ölmek ne yaşamak istiyordum.

Hissettiğim tam olarak: Araf'tı.

Ruhum, artık hiçbir şeyin ölümden başka çare olmadığını belirten hâkimin elindeki kalemle kırılıp yok olmuştu. Artık istesem de geri dönüşüm olmayacaktı. Her şeyi kendi üstüme yüklemeyecektim ama derinler de bir yerler de yine o şarkıyı duyduğum da "Neden?" Sorusu hep yanı başım da olacak ve benimle derdimi paylaşacaktı.

Bu ait olamama hissi bedenime derin bir gölge düşürüp, beni içine hapsetti. Derin bir nefes alıp verdim. Gözlerimden bir deniz misali tuzlu ve soğuk iri bir damlalar karla kaplanmış tabakaya doğru süzüldü ama yere düştüğü an şeffaf su kana bulandı. Böylece, kaderim bir kez daha yazıldı. Gerçekler çoktan kana bulanıp kurmuştu ve artık geri dönüşü yoktu. Ne kadar istesem de zamandan önce yol alamıyordum.

Gözlerim de ki yaşlar eğik başımdan yere doğru düştü. Ellerimin arasında sıkıca tutuğum mermerler sinirim karşısında ellerimde kalacak gibi hissediyordum. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve sessizce ağlamaya devam ettim. Hiç kimse bunu hak edecek bir şey yapmamıştır.

Hiç kimse gerçek anne babasından uzaklaşarak bir yabancının kolların da gerçek ailesi olduğuna inanarak yaşamak istememiştir. Hiç kimse bir yabancının kollarında sevgi bahçesini görmeyi istememiştir. Başımı hızlıca kaldırdım ve aynaya bakmamaya özen göstererek eğik bedenimi doğrulttum. Otomatik peçetelikten kocaman bir tutam aldım ve karşımda bana alayla sırıtan DNA testine bakarak lanet ettim.

Yıllarca bir kuyuya atıldığımı sanmıştım. Aslında durum benim düşündüğümden de beter olduğunu şimdi acı bir şekilde anlıyordum. Beni arkamdan bu aile itmiş, yetmezmiş gibi bir de beni izlemişlerdi. Bu yaptıkları çok ağır ve yanlış bir hareketti. İçimdeki nefretin dozunu atıp bütün vücuduma yayılmasına sebep oluyorlardı. Tekrar gözlerimin dolmaya başladığını burnuma yayılan bir sızıdan anladım ama bunu engellemek adına dişlerimi kırarcasına birbirine kenetledim. Düşünmem ve bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ne yaparsam yapayım hem de.

KIYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin