4. BÖLÜM: "YÜZLEŞME"

67 13 29
                                    


Baktım,

Geçmişin kıyısından.

Ağladım,

Yenildiğimi kabul ettiğim o gün odamın kapısından bana bakanlara rağmen.

Güldüm,

Her şeyin yalan olmasından.

Yürüdüm,

Yürümenin aslında koca bir yalan olduğunu bilmeme rağmen.


"Benimle gel bu cehenneme." Kanımın bile bu cümleye odaklandığını hissediyordum. Ayrıca Bedenimin ısısının düşüşe geçtiğini de. Hiçbir şey demeden gözlerine bakmaya devam ettim. Her şey çok karmaşıkken, bu karmaşıklığa bir düğüm daha atmak istemiyordum. Sonunda bir girdap gibi olan gözlerinden, gözlerimi ayırdım ve arkaya doğru bir bakış attım.

Buraya taksiyle gelmiştim ve kırmızı halısı olan bu yolda, ela gözlü adamı ile karşılaşmıştım. Tam önüme geçip böyle söylemesi ile beklemediğim bir şeydi.

Meral Hanım'ın ve Menderes Bey 'in bize doğru baktıklarını gördüm. İçimdeki hırs yine gözlerimde bitti. Aklıma başka düşünceler suyun üstüne atılan bir kâğıt gibi gezse de tekrar bakışlarımı ela gözlü adama topladım. "Kasıklarına tekmeyi geçiren kızla mı?" Net sesim onu ciddiyetine bir balta indirir gibi oldu ama hemen geri toparlanarak bunu hızlıca örttü. Yüzüme kırmızılığın yayıldığını hissedebiliyordum. Bu konuyu sonsuza kadar açabilirdim çünkü ona karşı kullandığım tek kozum buydu.

"Bu meseleyi sürekli açacak gibisin." Sesindeki otoriterlik karşısında kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. "Küçük bir kızın, küçük bir oyunuydu işte." dedikten sonra omuz silkti. İçime ona karşın bir öfke yeşerdi ve damarlarıma doğru filizlendi.

"Küçük bir kız olsaydım o denli kasıklarına denk getiremezdim." Kesin sesim onu daha eğlendirdi. Hâlâ sırtımda asılı kalan elini tekrar bir dalga gibi hissetim. Kendimi ondan uzaklaştırdım. Yanımızdan insanlar geçmeye devam ediyordu. Ben küçük bir kız çocuğu değildim bu arada. Eli havada kalsa da aşağıya indirerek elini yumruk yaptı. Sinirlenmiş miydi? Sanki ben ona belime elini koy demişim gibiydi yüz ifadesi şu an. Dakikalar yine ağaçların arasına saklanmıştı. "Ayrıca," dedim kafamı dikleştirerek "Ben küçük bir kız çocuğu değilim." Alayla bana baktıktan sonra başını yapmacıkla salladı.

"Ruhun tam tersini söylüyor ama." Dediğinde ona hızlıca döndüm. Ne demekti bu? Ben bile kendime doğru düzgün benliğimi gösterememişken bu adam nasıl bir an da görebilirdi ki? Kaşlarımı çattım. "Ruhumu bilemezsin." Dedim ciddiyetle. "Bu bedenin içinde," derken eliyle yüzümü işaret etti. Biraz titredikten sonra sabit kalan başparmağına baktım. İçimde canlanan yeni bir heyecan dalgası hissediyordum. "Can çekişen küçük bir kız çocuğu var." Cümlesi tek tek beynimin satırlarına işledi.

Kelimelerin mi yoksa bu adamın gözlerindeki sahici ifade mi beni bu denli acının içine sürüklemişti bilemiyordum. Kaderimin şimdi yoğun bir mürekkeple yazıldığını hissediyordum. Birazdan berrak bir suya bırakılacak ve satırlar her yana dağılacaktı. Maskemi düşürmemek için dalga geçercesine ona baktım. "Saçma." dedim bir dalgayla. "Değil," derken ruhumdaki satırları görüyor gibiydi. "Olmadığını sen de biliyorsun." Tanımadığım bir insan tarafından doğru tespitler yapılması bedenimin üşümesine neden oldu.

İnsanların hallerini iyi bilen birisi olmalıydı. Kolunu bana doğru açtı. Gerginleşen kaslarına bakış attım. "Geliyor musun?" diye yineledi ciddiyetle. Arkamı dönersem onları görecektim, önümü dönersem de karanlığı. Ne yapmam gerekiyordu şimdi? Aklımın kıyılarında buraya neden geldiğim düştü. Amacım biraz ders vermek değil miydi? 

KIYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin