Benim sorularım böyle günün sonuna kadar uzardı giderdi. Yine de hiçbir sorum Balamir'i tam olarak tanımlamaya yetmezdi.

Boğazımı temizleyerek yatağın üzerindeki tişörte davrandım giymek için, lakin ben daha tişörte ulaşamadan kapı ardına kadar açılmıştı. Haliyle dikkatim de tamamen o yöne çevrilmişti.

İti anan çomağı mı hazırlasındı, iyi insan lafın üzerine mi gelsindi. Karar verememiştim.

Balamir tüm heybetiyle kapıda dikilmiş bana bakıyordu. Onun da benim gibi şaşırdığı aşikardı. Yüz ifadesi lisede kimyadan kaldığımı öğrendiğimde yüzümde yer edinen ifadeye benziyordu. Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi demişti şair. Kimya sonucumla bakıştığımda kafamda çalan şarkı tamamiyle buydu.

- Uyanmış mıydın? Bende seni uyandırmaya geliyordum.

Gözleri üzerimde sadece sütyen ve kısa bir şort olmasına rağmen aşağılara kaymadı, hatta yüz ifadesini de normale döndürüp tepkimi bekledi.

- Beni uyandırmaya mı geliyordun?

Pek utanmış sayılmazdım lakin yine de benim odama böyle pat diye girmesine takılmıştım biraz. Normalde asla tıktıklamadan girmezdi. Yani dün gece ve önceki münasebetlerimizi göz önünde bulundurarak belki de ilkti. Beni uyandırmaya gelmesi gibi...

Renk vermemeye çalışarak yatağın üzerindeki tişörtü tek hamlede boynumdan geçirip telefonuma yöneldim, saat tam yediye geliyordu. Tüm gece uyuyamadığımı, daha doğrusu sürekli uyanarak uyuduğum uykuyu da zehir ettiğimi göz önünde bulundurursak gün içinde ölü gibi gezeceğim garantilenmişti.

Tekrar Balamire doğru döndüm, açık kapıdan odaya dolan sucuklu yumurta kokusunu idrak edince gözlerim ardına kadar açıldı. Bir saniye bir saniye... şimdi bu kahvaltı falan hazırlamış olmasındı?

Dudaklarının ucuyla ufacık gülümsedi.

- Şaka yapıyorsun herhalde.

Cevabını beklemeden yanından geçip mutfağa doğru koşturdum. Gerçekten de olmuştu öyle şeyler. Mutfakta bir sofra vardı. Hem de en güzelinden, en kralından.

Sucuklu yumurta baş köşede tüm kokusunu mutfağa salmakta kararlı gibi dumanını tüttürüyordu, onun hemen yanında çaydanlık senden önce ben vardım dercesine göğsünü germiş sucuklu yumurtanın dumanına katıyordu kendi dumanını. Masaya özenle serpiştirilmiş kahvaltılıklar ise tabaklarına yeni konulmuştu, ben üşengeç bir insan olarak bir kahvaltı kasesini ağzına kadar doldurup tüm hafta o kaseden yediğim için bu görüntüye pek rastlamazdım ama şuan o kadar iç açıcı göürünüyordu ki... kelimeler yetmezdi muhtemelen.

Ben bizim megaloman olan megalodon'un mutfağa girip böyle mükellef bir sofra hazırlamasının şaşkınlığını yaşarken cümlemin öznesi az sonra dibimde bitti.

- Ne diyorsun?

Sağ gözünü kırpıp serseri gülüşünü sergilerken kurduğu cümleye cevabım basitti. Milliydi.

- Oha diyorum.

Onu beklemeden sandalyelerden birini çektim. Hemen kuruldum, tabağıma önce hangisini alsam ona bile karar veremiyordum. Öyle bir mutluluk belirmişti şuan içimde.

İki aydır ilk kez kahvaltımı başka biri hazırlıyordu ve bu kişi annem değildi.

Burukça baktım bu kez Balamir'e, megalodondu falan ama tatlı herifti abi. Dün geceden sonra ağır Balamirciydik.

- Bir kez daha ağlarsan sucuklu yumurtayı rüyanda görürsün bu arada.

Cümlesi sebebiyle anlık bir duraksasam da gülümsememden taviz vermedim. O ise bana bakmadan iki bardağa da çay doldurmaya başladı.

BalbeyamirDove le storie prendono vita. Scoprilo ora