"Ne gibi?" dedim hiç beklemeyerek. "Senin bu eve gelme nedeninden kaçan biriyle birlikteydim Gökçe, çok da kafanda büyütmeye gerek yok. Deneyimlemediğim baya şey var."

Kalkan kaşlarımla Yağız'a baktım, benimle telefonda konuşurken neden gelmek istediğimi anlamamış gibi davranmıştı ama şimdi tam on ikiden vurduğunu sezebiliyordum. "Düşündüğüm şeyi mi kast ediyorsun?"

Yağız "Sevgilimin Hava Harp Okulundan atıldım diye beni terk etmesini düşünüyorsan, aynen," dedi. "Tam olarak onu söylüyorum."

"Ee ama sen anlamamıştın, tüm gün sanki seni sıkıştırmak için evine geliyorum gibi davranıp durdun bana?" Yağız omuz silkti, "Sana takılmak hoşuma gidiyor," dediğinde az kalsın senin her şeyin benim hoşuma gidiyor diye cevap vermek üzereydim.

"Bir an gelmekten vazgeçecektim," dedim, dudaklarım da yukarı doğru kıvrılmıştı. "Ben gelirdim."

"Ya ya tabii," dedim hemen. "Yüzüğünü çaldığım abim, emniyette bizi basan babam, her gün başını farklı belaya sokan ben ve okulundan atılmış bir asker. Son akşam yemeği diye bizim resmimizi de annem çizerdi artık."

Yağız söylediğime sesi bir şekilde güldü, "Harbi," der demez "Annen nasıl biri?" diye sordu. Ben de "Karadenizli bir anne işte," dedim. "Fazlaca asi, arada bir terlik fırlatan, sürekli bir şeylerden yakınan, çok güzel bir kadın."

"Genlerin kimden geçtiği belli diyorsun," diye ufak çaplı bir iltifat ettiğinde hemen almış ve kabul etmiştim. "Yani hemen hemen öyle diyebiliriz."

İkimiz de bir süre birbirimize baktık, bazı anlarda konu bitiyordu ve insan kendini sadece karşısındaki izlerken buluyordu. Konusuz kalmak anksiyetemi tetikler sanıyordum ama hiç de öyle değildi, Yağız'ın gözlerine odaklanabilmek iyi bile gelmişti bünyeme.

Oturduğum yerden kalktım, onun yanındaki boşluğa kendi bedenimi yerleştirdiğimde kollarımı da kaldırmış ve boynuna dolamıştım. Az önce zamanı gelmedi diye sarılmaktan kaçmıştım ama şimdi kokusunu yakından solumak bana iyi hissettirmişti. "Nabzım yükseliyor şu an."

Samimi itirafımla Yağız bana doğru bedenini döndürdü ve o da kollarını belime doladı. Bana daha sıkı sarıldığında "Baya baya yüksek şu an," demiştim. Tabii Yağız'ın geri çekilip kolundaki saate bakacağı ve nabız nabız diye söylenen bana bir şok yaşatacağını hesap edememiştim. "Oha," dedim kolundaki akıllı saati kendime doğru çekerken. "144 ne Yağız?"

Elimi direkt kalbinin üstüne götürdüm, o da şaşırmış gibiydi bu görsele. "Yok sen iyi değilsin, biz ileride öpüşürsek falan net hastanelik sen. Öpüşürken olmasa bile şey yaparke-"

Yağız ben susayım diye mi yapmıştı bilmiyorum ama kollarını tekrar bedenime dolamıştı. Kendiyle beni sağa sola sallayarak bir sarılma yaşatıyordu ikimize de, ama benim aklım hala saatte gördüğüm sayıdaydı.

Bu çocuk benden basbaya hoşlanıyordu!

"Sen bitmişsin oğlum, diyeyim ben sana." Yağız hiç beni umursamadı, kendi çapında kanepede ne kadar mümkünse beni o kadar sağa sola sallıyordu. "Ya bir dur, tipim kayıyor. Sallama."

Yağız "Ben böyle sarılmaktan hoşlanıyorum," dedi, bütün erkekler mi salak olurdu ben anlamıyordum ki. Beni evirip çevirmek hatta bazı zamanlar kafa üstü ters döndürmek sadece abime özgü zannederdim, bir de Yağız çıkmıştı başıma. "Babama söylerim görürsün."

"Ya bu nasıl tehdit Gökçe?" diye sordu Yağız, "Ee sen benim evde nasıl bir prenses olduğumu bilmiyordun daha. Bilsen on numara tehdit olduğunu anlardın."

"Tahmin etmesi zor değil," diye söylendi kara gözlüm, bir de bana sarılmayı bırakmıştı. "Babana birinin geçmişini bul demişsin, ne var ne yok tüm geçmişimi öğrenmişsin sonuçta."

Konuyu benim istediğim yere getirmesiyle oturuşumu düzelttim, bir önceki sefer bu olay yüzünden demediğini bırakmamıştı. Şimdi kelimelerimi çok daha doğru seçecektim. Patavatsızlığa yer yoktu.

"Tamam o durum pek hoş olmadı gerçekten ama şöyle düşün, ben birinden hoşlandıysam kimdir necidir öğrenmek istiyorum. İpsiz sapsız birine denk gelsem, düşünsene sabıkalıymış. Beni alıyor, kaçırıyor. Hoş mu?"

Yağız önce "Abartma," dedi, sonra da söylediğim mantıklı gelmiş gibi suratıma baktı. "Sahiden bu yüzden mi babana söyledin, önlem amaçlı?"

"Başta öyleydi," dedim, "Tabii babam sizin siyasi olaylar yüzünden atıldığınızı duyunca beni baya fırçaladı. Babama ısrar etmesem, yok Yağız öyle biri değil altında başka bir iş var demesem seninle beni görüştürmezdi."

"Benimle görüşmeye devam edebilmek için mi geçmişimi bu kadar karıştırdın?" Yağız biraz şaşkın bakıyordu, hayır başka neden bir insanın yaşadığı olayı derinlemesine inceleyecektim ki? "Evet, babam sorun çıkartırdı. Ama itiraf edeyim bu olayın bir arka planı olduğunu öğrenince daha çok burnumu sokmak istedim. Adın temize çıksın istemem suç mu?"

Yağız derin bir nefes aldı, eliyle kolumu sıvazladıktan sonra da "Bunu istemen suç değil, sadece arkadaşlarımın yanında dile getirmen hoş olmadı. Benim o günkü tüm kızma nedenim buydu," dedi. "Bazen ne dediğini bilmiyorsun."

"Özür dilerim gerçekten," diye mırıldandım, o da bana baya haddimi bildirdiği için ödeştişimizi varsayıyordum. Aslında en başından beri ödeşmiş sayılırdık ama ben Yağız'a yapışmış bir sülük gibi hissettiğimden bu asılma durumuna son vermek istemiştim. İyi ki bu sefer de o beni bırakmamıştı.

"Gel öpeyim," diyerek dudaklarımı hafifçe öne çıkarttığımda Yağız gülümsedi, tek eliyle çenemi kavrayıp dudaklarımı daha yuvarlak bir hale sokmasıyla öpüşeceğiz sanmıştım. Tabii Yağız böyle zamanların katiliydi, ben öpeyim diyordum o yanağıma saldırıyordu. Hem de birkaç kez tekrarlamıştı bu öpüşü. "Sol yanağımdaki fondöten gitti şu an, boşuna uğraşmışım."

"Biraz daha abart Gökçe, gayet güzel duruyor işte," deyip eliyle yanağımdaki fondöteni düzeltmeye çalıştığında kafamı geriye atmıştım. "Aferin, bravo. İyice batırdın, dokunma."

"Sana da yaranılmıyor," söylediğine karşılık omuz silktim, şu makyajım en azından yemek yiyene kadar suratımda dursa ne olurdu sanki? "Neyse sen konuyu geçiştiriyorsun yine, ben seninle bunu konuşmak istemiyorum ki."

Yağız ne konuşmak istiyorsun dercesine kaşını kaldırdığında hemen konuya devam ettim. "Ben diyorum ki sicilini temizleyelim, babama gelip durumu anlatman yeterli. O zaten olayı çoktan araştırdı."

Yağız hiçbir mimik kullanmadan yüzüme düz bir ifadeyle baktı, "Hayır," derken de sesi çok netti. Biraz daha üstelesem mi bilmiyordum ama içgüdülerim yapma diyordu. "Nedenini sorsam kızar mısın?"

"Bizim yüzümüzden arkadaşımız canından oldu Gökçe, adım temize çıksa ne olur çıkmasa ne? Bunun kanunda bir cezası yoksa ya da varsa ve ben paçayı sıyıracaksam her türlü vicdanım rahat olmayacak."

"Neden ama?" diye sordum, sesim bir tık daha yumuşaktı. Belki de hala bu yüzden bana kızan bir Yağız'la karşılaşmamıştım. "Aramızdaki arkadaşlığı bilmiyorsun, Leyla'yı kurtarabilme ihtimalin olsa ve buna rağmen o senin sorumsuzluğun yüzünden kendini öldürse eminim bana neden diye sormazdın."

Doğru, dedi içimdeki ses. Belki de gerçekten sormazdım.

"Hem ben yeni mesleğimle de mutluyum, bir uçak yapsam fena mı  olur?" Sempatik bir şekilde sorduğu soruya gülümsedim, "Baya güzel olur."

O da benim söylediğime gülümsedi. 

Gözlerim bir saniye olsun gözlerinden ayrılmadı. Tüm utançların ve göz kaçırmaların arkasında, onun gözlerinde kocaman bir dünya vardı sanki. Bizim hep mutlu olduğumuz, başından beri birbirimiz için yaratıldığımız bir paralellik. 

Ben de buna inandım, tüm kalbimle. 

Göğe Ait | TextingWhere stories live. Discover now