9

438 39 33
                                    

minho odasındaki boy aynasında kendisini defalarca kez gözden geçiriyordu. takım giymekten hoşlanmazdı ve senelerdir giymemişti. kendisine yakıştırmıyordu zaten. rahat şeyler giymeyi tercih ederdi. fakat üniversitenin lise olmadığını göz önünde buludurarak partiye katılan herkes düğüne gider gibi giyinmek zorundaydı. telefonuna gelen bildirimle grup mesajlarına tıkladı.

grup mesajlaşması

jisung
kapıdayız romeo çık hadi

minho
hanginiz juliet
ona göre çıkacağım

jisung
senin juliet partidedir şu an

minho
jisung sus

jisung
💓💓🌹

minho telefonunu cebine atarak evin ışıklarını kapattı ve dış kapıyı kilitleyerek arabada bekleyen ikiliye adımladı. "yakıyorsun." dedi felix arkadaşını süzerken. "ne demezsin." diye yanıtladı minho alayla. "beğenen beğenecek." diye üsteledi felix. "ay bir de sen başlama lix zaten kusacakmış gibi hissediyorum."

"hyunjin'in üstüne kustuğun bir senaryo gerçekleşsin ben de bu olayı on sene konuşurum bak." dedi jisung şoför koltuğundan.

"ıy sus." dedi felix yüzünü ekşitirken. "sakın öyle bir şey yapma." minho'ya çevirdi bakışlarını.

"sen dedin ya artık yapmam, yoksa yapacaktım."

didişerek geçen yol sonunda partinin yapıldığı üni binasına varmışlardı. tipik üni salonunda geçirilen yılsonu partilerinden biriydi. felix ve jisung kol kola girerken binaya adımladılar. "senle görünmeyelim şimdi sap sap nazar değer." dedi jisung alayla. "haha çok komiksin." dedi minho yalandan gülerken. ikili önden giderken minho da etrafına bakındı. sıra sıra araçlar park edilmişti. parıltılı elbiseleriyle kızlar ve onlara eşlik eden tek çeşit takım elbiseli erkekler akın akın bina girişine ilerliyorlardı. kararan havada yüzleri seçmek pek kolay değildi. minho daha fazla dışarda beklemeden içeri adımladı. daha salona metreler kala yükselen gürültülü müzik sesi kulaklarını acıtmaya başlamıştı. kapıyı açtığı gibi ufak adımlarla içeri girdi ardından kapıyı kapattı. kalabalık alanlardan nefret ediyordu ve burası çok kalabalıktı. büyük salonun kenarlarına uzun yuvarlak masalar bırakılmıştı, geniş tavanı, sarkan renkli kurdeleler ve helyumlu balonlar süslerken, tam karşı duvarın ortasında büyük harflerle yazılı 'kurtuluyoruz' tabelası asılıydı. bundan hocaların haberinin olmadığı kesindi. hem kurtuldukları falan da yoktu zaten, üç ay sonra yeniden geri geleceklerdi.

her gün ünide gördüğü tanıdık yüzler mor ışık altında ortadaki boş alanda dans ederken minho onu bırakıp kayıplara karışan iki arkadaşını aradı bakışlarıyla. fakat sanki yer yarılmış içine girmiş gibiydiler. görünürde kimse yoktu. derken parmaklarına dolanan parmaklarla bakışlarını yanındaki gence çevirdi. bakışları yumuşarken dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme değdi.

«gel hadi.» dedi hyunjin. «bizim masamız orada.» pencere kenarındaki masayı işaret etti. minho başıyla onaylarken hyunjin'in kendisini yönlendirmesine izin verdi. beyaz örtülü masaya vardıklarında hyunjin tutunduğu eli bıraktı. «bekle sana içecek bir şeyler getireyim.»

«seninle geliyorum.» dedi minho gencin elini geri tutarken. hyunjin gülümseyerek onaylamış ve girişin yakınındaki bara adımlamışlardı. minho için alkolsüz bir şeyler ısmarladı. alkol sevmediğini biliyordu. pembe plastik bardağı minho'ya uzattı ve bakışlarını dans edenlere çevirdi. minho bar tezgahına yaslanırken hyunjin'i izlemekle yetinmişti. «çok gürültülü.» dedi.

liebessprache | hyunhoWhere stories live. Discover now