7

307 35 27
                                    

yirmi iki gün.

hyunjin gideli yirmi iki gün olmuştu ve o sabah minho havaalanına yetişmek için aceleyle hazırlanıyordu. kkami için mama ve su koyduktan sonra konverslerinin iplerini bağlayıp kendisini dışarı attı. bir yandan saate bakarken bir yandan da midesindeki gergin kelebekleri defetmeye çalışıyordu.

"e hazırlanmamışsınız daha?" dedi jisung'un kapısına dikilirken. alacaklı gibi dövülen kapı sesine uyanan jisung gözlerini ovuştururken felix de kapalı gözleriyle ona yaslanarak başını omzuna koymuştu. "siz ikiniz hasret giderirsiniz diye şeyapmayalım demiştik biz." dedi jisung uykulu sesiyle.

"ne dediyse ondan." diye mırıldadı felix jisung'un koluna dolanırken. jisung sarı saçlı gence kısa bir bakış atarak gülümsemiş ardından minho'ya dönmüştü. minho ellerini beline koymuş onlara kısık bakışlarını gönderiyordu. "siz yoksa?" dedi ikiliyi işaret ederek.

felix duyduğu kelimelerle bir anda gözlerini açarken jisung sırıtarak bakışlarını kaçırdı. ardından yanındaki gencin elini tuttu. "şakasına yapılan flörtleşmeler pek de şakasına değilmiş anlaşılan." dedi alayla.

"size inanamıyorum." dedi minho şaşkınca. bu, bu sabah almayı beklediği haberlerin içinde yer almıyordu. ikilinin yakıştığını kabul ediyordu fakat aralarındaki şeyin platonik olduğunu sanıyordu. "aynı performansı senden de bekliyoruz lee minho." dedi felix. "hislerini kabul et ve konuş artık şu çocukla."

"bunu sonra konuşacağız." dedi minho. tam gitmek üzereyken geri döndü. "sizi yani," dedi ikiliyi işaret ederek. "bizi değil." ardından saatine baktı ve sırtını ikiliye çevirip taş patikada hızlı hızlı adımladı. "senin arabayı alıyorum sung."

"çizersen seni çizerim lee." dedi jisung, ardından bakışlarını yanında kolunu dürten sarı saçlı gence çevirdi. "öpücük?" diye sordu felix bakışları sincap dudaklarda sabit kalırken. jisung gülümsedi. "hmm," dedi düşünür gibi yaparak. "bir öpücük haketmek için ne yaptın acaba güneşim?" diye sordu alayla. "tam şu an canını bağışlıyorum mesela, nasıl?" diye yanıtladı felix. jisung onaylarcasına başını salladı. "bundan daha haklı bir neden görmedim." dedi yumuşak dudakları öpmeden önce.

"bunu sakın bir daha benim önümde yapmayın!" diye bağırdı minho araba camından.

"sen hâlâ burada mısın?" dedi jisung.

"araban babaannem yaşında olduğu için çalışması epey vakit alıyor beyefendi." diye üsteledi minho. jisung sırıtarak gözlerini devirirken kapıyı minho'nun suratına kapattı.

minho arabayı havaalanının kenarında park edip hızla büyük cam kapılı binadan içeri girdi ve etrafına bakındı. görmek istediği genç henüz gelmemişti. insanlar kalabalığının arasında kendisine boş yerlerden birini bulup kuruldu. iki dakikada bir saatine bakıyor ve etrafındaki insanların yüzlerini seçmeye çalışıyordu. bir kaç dakika sonra görüş alanına giren gençle oturduğu sandalyeden ayaklandı. hyunjin bavulunu yana bırakırken kollarını kısa olana doladı. minho da aynı şekilde karşılık vermiş gözlerini kapatarak bir kaç saniyeliğine onun varlığını hissetmeye çalışmıştı.

«saçlarını kestirmişsin.» dedi minho bakışları kısalmış siyah saçlarda gezinirken.

«sürpriz.» diye yanıtladı hyunjin gülümseyerek ellerini iki yanda açarak. «seni özledim.» uzun parmakları minho'nun eline ulaştı.

minho bakışlarını kaçırıken tutuşunu sıkılaştırdı. "ben de." dedi fısıltıyla. «nasıl geçti? nasıldı almanya?»

«anlatacak o kadar çok şeyim var ki.» diye yanıtladı hyunjin. arkasından annesi de gelmiş ve birlikte bavulları dışarıda park edilmiş arabaya taşımışlardı. annesi, hyunjin'le minho'yu hasret gidermesi için birlikte gönderirken kendisi eve dönmek istemişti. minho onu evin önünde bırakarak bavulları eve kadar taşımış ardından vedalaşmışlardı. "bir sıkıntı çıkmadı değil mi?" diye sordu minho arabayı çalıştırırken içindeki merakı tutamayarak.

liebessprache | hyunhoWhere stories live. Discover now