Bölüm 17 "Gerçeklik ya da Gerçeküstü"

Start from the beginning
                                    

Yatakta uzanan adam büyük bir soluk bırakıp kalktı ve oturdu, derin derin gözlerine baktı. Hislerini açık açık masaya yatıran, kovalayan taraf o olmuştu her zaman. Jun ise sevgilisi varken başka bir erkeğe aşık olmanın dehşetine kapılmaktan başka bir şey yapamıyordu.

"Bugün Seoyeon'la yemek yedik." dedi Jimin Jun olarak, senaryoyu aklından geçirdi. "Kötü hissediyorum. Ona böyle yalan söylediğim için suçluluk duyuyorum. Benim gibi biriyle olmayı hak etmiyor, çok büyük haksızlık."

Jungkook yorgunlukla iç çekip bedenini tamamen ona çevirdi yüz yüze gelmek için, daha yakındaydı şimdi. "Seni anlıyorum." demişti sakin bir şekilde. Ama gözlerine baktığında ne kadar çok acıyı orada barındırdığını görmüştü. Şok içinde ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu fark etti Jimin. Bazen bunu unutuyordu. "Ama neden?" Sesi yükseldi biraz, öfkelenmişti. Gözlerini kaçırdı Jimin. Jun'un kendilerini soktuğu bu durumu hayal ederek o utancı en derinlerinde hissetti. "Ya ben? Senin için kız kardeşimle tartıştım. En az sen de benim kadar suçlu iken, bir kızın sevgilisini elinden almakla suçlanıyorum."

Dedikleriyle yüzleşmek için gözlerini tekrar onunkilerle kavuşturdu, kaşları gittikçe daha çok çatılıyordu. "Ya sana olan hislerim? Beni sevmene yetmiyor mu? Seni hiç cesaretlendirmiyor mu?" Duyduğu sözlerle başını hafifçe eğdi Jimin, rol de olsa Jungkook'un yüzünü saran acıyı izlerken göğsü daralmıştı.

"Yaptığımız şey ne kadar doğru, ne kadar yanlış inan bilmiyorum- ama umrumda değil. Tek bildiğim seni sevdiğim." Hiddetle birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Jimin tüm bu söylenenlerden etkilenmemesi gerektiğini biliyordu ama bu gerçeği beynine işleyemedi. Kulaklarında yankılanan 'seni sevdiğim' cümlesi içini sıkıştırıyordu. "Ve beni uzaklaştırsan da seni sevmeye devam edeceğim. Ben..." Ağır ağır yutkundu. "Berbat bir his, biliyor musun? Tüm bu yaşadığımız şey canımı deli gibi acıtıyor." Son sözleri söylerken sesi titremişti. Sonrası sessizlikti.

Jimin yüzüne baktı, gözleri her bir ifadesinde gezdi; burnunun kemerinden çenesinin kıvrımına kadar inceledi onu. Görüşü dudaklarında durduğunda etraftaki her şey eriyip yere karışmıştı sanki. Birden sadece ikisi vardı, yakıcı bir ısı onları yavaş yavaş yıkıyordu. Her bir hücresi Jungkook'u ne kadar istediğini haykırarak yanıyordu.

Elini yüzüne uzattı ve çenesini kavradı, yüzünü yavaşça kendisine çevirip sıcak avucunu yumuşak tenine yanağına kapadı. Daha yakına, kendisine çekti. Jungkook'un nefesi teklerken bakışları Jimin'in dudaklarına kilitliydi. Her ne kadar senaryoya göre sadece bakışmaları gerekse de kontrolleri dışında hareket ediyorlardı.

Jimin yine de engel olamıyordu. Jungkook'un mest eden bir ağzı vardı. Dolgun, parlak alt dudağının altında minik bir ben vardı. Kırmızıydı. Şekilliydi. Tüm bu detaylar onu büyülüyordu. Elini daha da ileri kaydırıp Jungkook'un ensesindeki saçları kavradı. Yaşça küçük olanın gözleri sonunda onun gözleriyle buluştu; anlamlı bakışı artık rol yapmadıklarının garantisini vermişti Jimin'e. Gözleri uykuya dalar gibi kapanmış, dudakları aralanmıştı.

Jimin öne atıldı ve açık ağzıyla Jungkook'un dudaklarını tam da onun ihtiyacı olan şekilde buldu. Yanan ateşini ona da bulaştırdı.

Derine inmek için daha çok bastırdı kendini ona, dudakları mükemmel bir şekilde birbirine oturuyordu. İnsanların uyum diye zırvaladıkları şey bu muydu? Öyleymiş gibi hissettiriyordu.

Jimin yakına sokuldu biraz daha, ağzını açıp başını yan yatırdı ve gizliden gizliye hep hayalini kurduğu şekilde tadını çıkara çıkara öptü Jungkook'u. Başkasının hayatını oynarken ne bir kısıtlama, ne bir suç hissetti omuzlarında.

Through The Lens • Jikook [Çeviri]Where stories live. Discover now