"O gün Haluk itinin otelime yerleştirmeye çalıştığı mal nerede?"

"Bak-"

"Onun konuğu falan olmadığını biliyorum. Aranızda hiç bir bağ yok, ama ölen oğlu ile aynı lisede okuduğunuzu biliyorum... Bu ne demek? Neden o gün böyle bir iş için, 19 yaşındaki liseli bir genci görevlendirdi?"

"Evet 19 yaşındaki liseli bir genci yakalayıp malı elinden almak çok zor olmasa gerek..."

Kafasını eğdi ve yere doğru güldü.

"Sabrımı zorlama... Yarın akşam saat 21:30'da akşam yemeği yiyeceğiz. Seni evinden aldırtırım." diyerek arkasını döndü ve hızlıca evin merdivenlerinden indi.

"Alooo! Ben bir şey demedim!? Kendin yiyeceksin galiba yemeği!?"

Elimi şaşgınca iki yana açarak bekledim. Arabasının sürücü koltuğunu açtı ve tam binecekken seslendi.

"Başka seçenek sunmamıştım. Ya gelirsin, yada gelirsin."

Arabasına binerkenki cümlesi biraz tehtidkâr gibiydi. Susmuştum kalmıştım resmen karşısında. Neden hep bu anlarda mal gibi kalıyordum ki? Offlayarak içeriye tekrar girdim.

"Ne zannediyorsa kendini... Zübbe heri-"

Annemleri arkamda bana dik dik bakarken bulduğumda hem korkmuş hemde cümlemi yarıda kesmiştim.

"Kızım arkadaşın çok tatlıymış yine davet ettinmi?" babam dan sonra annem söze atıldı.

"Yani arkadaşın değildir umarım ama..."

Annemin cümlesi ile babam anneme dönerek güldü.

"Size gerçekten inanamıyorum. Yani nasıl böyle bir yakıştırma yaptınız anlayamadım."

"Kızım neyi anlayamadın? Sor biz her şeyi anlatalım sana?"

"Annecim merak etmeyin arkadaşımda değil bir şeyim de değil, sadece tanıdığım."

"Ayyy daha güzel o zaman, ayrıca sana daha yakışanını da düşünemiyorum, şöyle boylu poslu, zengin, yakışıklı, efendi birisi nadir artık..."

Babamda anneme katılır gibi kafa salladı. Babam normalde çok sevmezdi bu konuları ancak Azat'ın zehirli dili babamı bile etkisi altına aldıysa, durum gerçekten de vahimdi.

"Offf,"

Sağ elimin orta ve baş parmağıyla şakaklarımın iki yanını okşarken kafamı annemlere doğru tekrar kaldırdım.

"Ben bunları konuşacak durumda değilim... Gerçekten..."

Odama doğru uzanan merdivenlerden hızla adımlayarak çıktım. Telefonumu elime geçirdim ve şarj kablosundan ayırdım. Hâlâ aramamıştı, oysaki numaramı Ender'e bırakmıştım. Belkide o kadar şeyin içinde unutmuştu numaramı vermeyi. Yaşanan onca şey...

Ayrıca Azat kendini ne zannediyordu? Bana emri vaki yapacak cesarete sahip olması şaşırtıcıydı. Yarın akşam yemeğini yanlız yiyeceğinden bir haberdi. Evime göndereceği arabanın şoförünün de, vah haline...

Gerçekten düşündükçe sinirlerim tepeme geliyordu. En iyisi düşünmemekti, yatağıma  tekrar uzanarak rahat bir konuma geçtim. Bu üniversite işini gerçektende düşünmelimiydim? Herkes gibi benimde olmak istediğim bir meslek vardı tabii. Veteriner olmayı ve bir klinik açmayı lisenin başlarında kafaya koymuştum ancak, bırakın veterinerliği, dersleri, hayattan soğutacak şeyler yaşamıştım. Bu yüzden bir kaç yıl okul ile aram açılmıştı. Ama hâlâ bir şansım vardı. Hâlâ 8 ay sonra girebileceğim bir sınav vardı. Ortaokuldan beri ders notlarım hep stabildi, 1 yıl geç başlamıştım okula, sınıfımdakilerden büyüktüm. Çalıştığım zamanlarda ise 90'nın üstüne çıkardım. Zekiydim, çalışkan değil. "Ahh ahh, harcandık bizde be..." dedim yüksek ders notlarım aklıma gelince. Biraz düşünceli bir şekilde bekledikten sonra, telefonumu elime alarak alış veriş uygulamasından bir kaç tane temel test kitapları sipariş verdim. Sanırım yeni bir heycan yaratmıştım tam şuan kendime.

"Hadi bakalım, yavaş yavaş başlayalım."

Aklıma gelen Cihanın sureti ile yüzümde bir tebessüm belirmişti. Sahi, şuan ne yapıyordu acaba? Camın karşısına geçtiğimde evlerinin ışıklarının sönük olduğunu, arabanında yerinde olmadığını fark ettim. Kaşlarımı ister istemez çattım. Ne oluyordu? Sanırım ikiside evde yoktu. Kafam karışık bir yüz ifadesiyle camın önünden çekildim. Yatağıma oturarak bekledim. Neydi bu şimdi? Sinirle ayağa kalkarak, yeni aldığım dünya klasiğimi aşşağıda unutmama karşın odamdan dışarıya çıktım. Aslında sinirlendiğim nokta bambaşkaydı. Neden olayları hep en son öğreniyorum? Kendimi böyle çok aptal gibi hissediyordum. Annemle babamın içeride olmaması ve haberlerin televizyonda açık kalması uyku saatlerinin geldiğini gösteriyordu. Kitabım büyük, ceviz rengi tahta masanın üzerinde beni bekler gibi duruyordu. Masanın üstünden elime geçirdiğim kitaptan sonra, kumandaya yöneldim. Bulduğum kumandayı televizyona doğrultmuşken durmamı sağlayan şey bir kavşaktan aşşağa takla atan 4x4 arabaydı.

"Akşam saatlerinde kavşaktan aşşağı yuvarlanan arabanın içerisindeki iki kişi ne yazıkki hayatını kaybetti..."

Kumandayı elimden düşürdüğümde sıçramıştım donduğum yerden. 'Son dakika' yazan yazı beni daha da tedirgin ediyordu. Nefes alış verişlerim saniyede artarken, içimden böyle bir şeyin gerçek olamayacağını savunarak, geri geri yürüdüm. Bacağıma çarpan koltuğa bir hışımla kendimi bıraktım, gözlerim hâlâ televizyonda, konuşan spikerdeydi.

Olabilirmiydi?

Cihanlarda ölebilirmiydi?

____________________________________




 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] Where stories live. Discover now