Kimseye yazık edemezdim, arada bana yazık olsa da.

"Bilmece gibi konuşmasana kızım," Sabrının sınırı buraya kadardı demek ki, bildiğim Yağız'a hızlı bir geçiş yapmıştı. Cevapsız kalacağım anda "Ne oldu da çözüldü, nasıl çözüldü?" diye devam ettiğinde önüme döndüm. Kıskanıyor muydu o şu an beni?

Eğer öyleyse, bu durum hafif hoşa gitmiyor değildi.

"Arkadaş olarak devam edeceğiz," dedim açıklama zorunluluğum olmamasına rağmen. Ona doğru bakmasam da sırıttığını görmüş, başlayan oyuna dönmüştüm. Kenan'ı kırmamak için kırk takla atmak zorunda kalmıştım, akılsız başın cezasını çekiyordum işte.

Ben kim, gaza gelip millete mavi boncuk dağıtmak kimdi bir kere?

"En doğrusu," dedi bana hafifçe yaklaşarak. Bir an neye karşı söyledi algılayamamıştım, sebebi dibimde olması olabilirdi. "Uzaklaş," dediğimde güldü. "Delikanlı seni," diye de mırıldanmıştı. Gülümsediğimi görmesin diye kafamı yana çevirdim, Leyla ile Fatih'i görünce daha büyümüştü sırıtışım.

Yakışıyorlardı ya, maşallah, sübhanallah demek istiyordum.

Fatih tam bir centilmendi, Leyla'yı prenses hissettirmek konusunda yemini var gibi davranıyordu. Bu halleri bir tık kılıbık Selami havası verse de, taş fırın Haluk gibi bir tipi anca annesi seveceği için benim için artı puandı.

"İzle izle," Yanımdan gelen uyarı ile sahneye döndüm, kısa bir an ona bakıp "Sanki sen çok izliyorsun," demekten de geri kalmamıştım.

İlk bir saat gayet akıcı geçmiş, arada da kendimizi su almak üzere sırada bulmuştuk. Fatih ve Leyla aşkının köleleri olarak alışverişe biz gönderilmiştik, sanırsam ki onlar koltukta biraz oynaşacaktı.

Yani umarım öyle olurdu, ameleliğin de doğru düzgün bir nedeni olmalıydı.

"İkinci yarıya girmesek mi?" Aldığımız sular kucağımdaydı, Yağız iki tanesini kendi eline aldığında ancak hafiflemiştim. "Girmeyip ne yapacağız?"

"Bilmem," Şöyle bir etrafına baktı. "Konuşacak bir yer buluruz?"

"Konuşmayı gerektirecek bir şey yok," dedim rahatlıkla. Yağız ise öncekilerden çok daha farklı bir yüz ifadesiyle konuştu. "Benim için var Gökçe."

Gözlerimi etrafta gezdirdim ve ileriyi işaret ettim. Beraberce oraya doğru yürüyüp sert koltuklara oturduğumuzda beklemeden konuşmaya başladı. "Daha ne kadar devam edeceksin bu kaçmaya?"

"Kaçmıyorum," diye cevapladım. Günler sonra ilk defa iletişim kanalım bu kadar açıktı çünkü bu gelgitli durum canımı oldukça sıkıyordu. "Sadece senden soğudum, o kadar."

"Evet, söyledin. On üzerinden dört olmuş bana hissetiklerin," Kafamı olumlu anlamda salladığımda devam etti. "Tamam o zaman, dörtse dört. Ben oradan başlamak istiyorum tekrar."

"Yağız-" dediğim an sözümü kesti. "Diyebileceğin her şeyi dedin Gökçe, gitmiyorum işte. Ben senden etkilenmediğimi kaç kere söyledim, sen gittin mi?" Kafamı iki yana salladım. "Benden neden gitmemi bekliyorsun?"

"Aynı şey değil."

"Tamamen aynı şey," dedi inatla. "Şimdi de ben senden bir şans istiyorum, kalbinde imara izin yok mu? Pekala, ben orada bir kale kuracağım," Benim söylediğimi tekrar etmesiyle bir an gülümser gibi oldum, dikkatle bakan gözlerine gözlerim denk gelince ise hemen kendimi toplamıştım. "Ben onu denedim Yağız, pek hayal edilen gibi bitmiyor."

"Bir musibet bin nasihattan iyidir, bana nasihat verme. Bırak yaşayıp göreyim," Gözlerim istemsizce kısıldı. Ben onu severken bile söylediklerine, bana duygusuz bakan gözlerine ve sözlerine katlanmak çok zorken, o nasıl yapacaktı ki?

Yapamazdı, pes ederdi.

Ben bile yapamamıştım, onun kalbinde bir kale kurmaya, mutlak sevdiği olmaya neredeyse yemin etmiş olan Nil Gökçe.

"Tamam," dedim bir anda. Nasılsa yapamayacaktı, benim kalbim ona karşı soğumuştu ama ne kadar ileriye gidebileceğini de merak ediyordum. Ben verebileceğim tüm çabayı vermiştim, yine de olduramamıştım. Onun da oldurabileceğini hiç sanmıyordum. "Ciddi misin?" diye sordu inanamıyor gibi.

"Ciddiyim, sen de bana bir şans vermiştin. Ödeşme gibi düşün."

"O zaman artık kaçmak yok?" Emin olmak istediği belliydi, ben de kafa salladım. "Yok ama bu sana adım atacağım anlamına gelmez Yağız. Sadece kaçmak yok, tıpkı senin bana yaptığın gibi."

"Güzel," derken halinden oldukça memnun görünüyordu. "Bahtımıza düşeni kolay bırakacak değiliz zaten."

Her erin bahtına bir güzel düşer.

Yerimden kalkıp "Hadi, başlayacak," diyerek salona doğru yöneldim. Ağzımda atan kalbim, kaçırmak istediğim gözlerim ve muhtemelen az sonra titremeye başlayacak sesimi duymasın istiyordum.

Ben hep bir duvar görmüştüm karşımda, Yağız'ın da göreceği bu olacaktı.

Göğe Ait | TextingWhere stories live. Discover now