Bir kaç saniye bekledim hiç bir şey söylemeden, ne söyleyebilirdim, ne söyleyebilirdim.

"Anne ben..."

"Evet kızım... Sen?"

Kıvrana kıvrana konuyu değiştirerek saptırmam lazımdı. Sonuçta iki buçuk gündür ortada yoktum. Telefonumu sessize almasaydım iyiydi ama, Allah'tan telefonum, cüzdanım, kimliğim Cihan'ların 4x4 'ün torpidosunda kalmıştı.

"Ben üniversite okuyacağım..."

Kendim bile hiç tahmin etmediğim ve ya düşünmediğim bir şeyi kafadan kontak sallayarak anneminde benimle beraber şaşırmasına vesile olmuştum. Ama tek sorun şu ki o bu habere çok sevinmişti, hemde aşırı derecede mutlu olmuştu. Ancak hâlâ aklında soru işaretleri vardı.

"Tamam kızım oku, oku da bunun iki gündür ortadan habersiz bir şekilde kaybolmanla ne alakası var?"

"Anneciğim bana bu üniversite sınavı hakkında, üniversiteler hakkında bilgi veren bir arkadaşım vardı benim..."

"Eee?"

"İşte ben de iki gündür onlardaydım hem o istedi kalmamı, tek yaşıyor kızcağaz bende yanlız bırakmayayım dedim."

Önce bir kaç saniye durdu ve gözlerini kısıp yüzüme odaklandı.

"Gerçekten mi?"

"Eveet, kız yanlız yaşıyor diye bende biraz hani empati yaptım sanırım, bir gün daha kalayım dedim yani..."

"Üstündeki kıyafetler de mi onun?"

Üzerimdeki siyah tişört ve gri eşofmana baktım. Cihan rahat etmem için evden kendi eşofman ve tişörtlerinden bir tane getirtmişti. Zaten o oteldeki bilmem kaç bin liralık, perişan olmuş elbiseyle annemlerin karşısına çıkamazdım. Pavyonda işe başladığımı falan düşünmelerini istemiyordum. Gülerek tekrar anneme döndüm.

"Heee evet, ya rahat edeyim diye verdi, giderkende sende kalsın diyince kıramadım."

Tekrar süzdü ve tekrar gözlerime odaklandı.

"Biraz bol olmuş."

"İnsanların kilosuyla dalga geçmek çok ayıp anne."

"Ay ne dalga geçmesi? Yani...."

"Tamam annecim ben anladım, odama çıkıyorum üstümü değiştirip duş alacağım sonra sipariş ettiğim test kitaplarının gelmesini bekleyeceğim."

Sondaki cümle gene istemsizce çıkmıştı ağzımdan. Dersler hakkında yalan söylemek hoşuma gitmişti sanırım.

"Seni çok seviyorum" diyerek tekrar sarılmıştım boynuna. O da aynı şekilde karşılık vermişti.

"Bu konuyu tekrar konuşacağız"

Yutkunarak gülümsemiştim. Odama çıkarak kapıyı kapattım ve yaslandım. Odamı çok özlemiş olmam normalmiydi? İki günde? Yatağıma çapraz bir şekilde uzanarak gözlerimi kapadım. Üstümde onun kıyafetleri vardı. Hâlâ üzerimde olan tişörte sarıldım. Aynı zamanda da gülümsüyordum, onu düşündükçe gülümsemek geliyordu içimden.

Uzandığım yerden doğrularak onun camına doğru baktım. Biraz bekledikten sonra odasına giriş yaptı. Camının perdelerini hep açık bırakırdı. Bunun için onu hep izleme şansım olurdu ama odasında çok fazla vakit geçirmediği için ve sürekli dışarıda, bilinmezliklerde olduğu için çılgın âşıklar gibi onu camdan süzemezdim. Ama şimdi oradaydı karşımdaydı, hep bunu hayal etmişim gibi heyecanla onu izliyordum. Benim onu izlediğimi henüz fark etmemişti.

Üzerindeki siyah gömleğinin düğmelerini hızlıca açtı ve iki yanından tutarak göz dolduran tertemiz vücudunu göz önüne serdi. Sanırım ilk defa onu böyle çıplak görüyordum. Altındaki siyah pantolonu belinin biraz daha altında bitiyordu ve boxerının marka kısmı hemen üstte, kasıklarından beliriyordu.

Nefesimi kesen şey sadece gözleri ve iki dudağının arasından çıkan kelimeler değilmiş. Varoluşu bile nefesimi kesmeye yetiyordu. Ben düşüncelere dalmış bir şekilde ona dalmış bakarken bana doğru döndü ve gözleri bana takıldı. Cama iyice yaklaştı ve uzun kollarını iki yana hafif açarak camının başına elleri ile dayandı. Belirginleşen vücudu şimdi dahada nefes kesiciydi. Bunu yaparken bir yandan da gözlerime hafifiçe gülümsüyordu.

Hiç düşünmedim ve bende üzerimdeki tişörtü bir çırpıda çıkarttım. Üzerimde siyah dantelli sütyenim vardı. Benim yaptığım bu hareket onu dondurmuştu. Bakakalmıştı öylece bana, beklemiyordu bunu yapmamı. Hızlıca inip kalkan göğsünü buradan fark edebiliyordum, gözleri ise gözlerimden hiç ayrılmıyordu, aynı şekilde benimde gözlerim onunkilerden ayrılmıyordu. Şuanda onu ne kadar çok yanımda istediğimi biliyormuydu acaba?

...

Uyanarak yatağımdan doğruldum, kendi odamdayım. Masamın üstünde ki kırmızı çiçekler kimin? Ayağa kalkarak güllerin yanına doğru ilerledim. Her birinin içinden kanlarlar akıyordu. Şaşkınlıkla açılan gözlerim nefes alış verişimin de artmasına sebep olmuştu.

Masamdan aşşağı doğru süzülen kan, yerdeki halıda yol haritası çizmiş gibi odamın çıkışına ilerliyordu. Çiçek buketini elime aldım ve odamdan dışarıya adım attım. Aşşağı merdivenlerden ilerleyen kan lekeleri annemlerin yatak odasına ilerliyordu. Gözümde daha fazla dayanamayan göz yaşı çeneme doğru hızlıca ilerledi. Nefesim ise koşan bir tazı gibi hızlıydı. Çenem titreyerek elimle odaya açılan kapıya dokundum. Ağırca açılan kapıdan, annemlerin sadece kanlı ayaklarını gördüğümde elimle ağzımı tutarak kanlı çiçek buketini yere düşürdüm.

Sesli bir şekilde ağlayarak bağırmaya başladım. Yere oturarak bir köşeye çekildim sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Tam o sıra gözüme takılan yazı ile duvara baktım. Birisi kan ile duvara yazı yazmıştı. Hiç utanmadan ailemin kanını duvara yazı diye kullanmıştı. Son hatırladığım şey ise duvarda yazan o yazıydı.

"Göze Göz, Dişe Diş..."

____________________________________

Bölümü nasıl buldunuz? Olaylar nasıl ilerliyor?

Çiçeğe bunu kim yapmış olabilir?

a) Haluk?

b) Azat?

c) Yeni bir karakter?

 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] Where stories live. Discover now