Kısa süre sonra saçları uçmaktan hafifçe dağılan Eris yanımıza geldi ve "Doğuruyorsun." diyerek bir bakışta neler olduğunu anladı. Böyle akıllı insanları çok seviyordum.

Yanıma hızla yaklaşıp koluma girerken "Ve bu iki salak yanında. Gerçekten çok şanssızsın." dediğinde acıyla inlemek dışında bir tepki veremedim.

Alkın hızlı bir şekilde "Corvina, görevlilere haber ver. Hemen çadırı hazırlasınlar. Onlar doğuma hazırlanırken çadırın çevresini koruma altına almamız gerekiyor. Meira ve bebeğe asla ulaşamamaları gerek. Kullanman gereken güvenli yolu biliyorsun, değil mi?" dediğinde Eris başını salladı. Alkın kısaca başını sallayarak karşılık verdi ve bana dönüp ellerini yanaklarıma koyarak dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. "Çok kısa bir süre içinde yanında olacağım güzelim. Çadırın çevresinin güvenliğinden emin olmam lazım. Sakın korkma." diyerek benden uzaklaştı ve ejderhaya dönüşerek uçmaya başladı.

Egehan şaşkınlıkla "Şimdi mi doğuracak gerçekten?" diye sorduğunda Eris küçümseyen bir bakışla "Hayır. Önce bebeği içerde terbiye edip hazırlayacağız. Pişmeye hazır olduğunda doğuracak." diye cevap verdi.

"Ha ha ha cadı. Çok komiksin. Ben burada ciddi bir şey soruyorum."

"Öyle mi? Bunu ciddi ciddi soruyor musun gerçekten?"

"Ay! Yeter! Doğuracağım şimdi, kesin şunu!" dedim sinirle. Neyse ki beni dinlediler ve Eris sağ koluma, Egehan da sol koluma girerek bana destek oldu. O an kalbim korkuyla çarpmaya başladı. Birazdan gerçekten doğuracaktım ve bu doğum savaşın ortasında olacaktı. Umarım bir sorun olmazdı. Daha da önemlisi, umarım Kara Yılan şimdi gelmezdi.

Eris parmağındaki yakut yüzüğe birkaç kez dokundu. "Görevlilere haber gönderdim. Şimdi gerekli malzemeler hazır olur. Bebeğin aniden gelebileceğini düşündüğüm için daha önce arazide uygun bir yer hazırlamıştım. Oraya kimse gelemez. Çevresi güvenli büyülerle çevrili. Orada sadece Kyra ve görevliler olacak. Gerekirse Büyücü'ye de haber vereceğiz. Şimdi yapmamız gereken tek şey oraya ışınlanmak." dediğinde derin bir nefes alıp vererek başımı salladım.

Egehan ise korkuyla "Işınlanmak mı? Yoo, hayır. Bunu bir daha yapamazsın. Kıza bataklıkta doğum yaptıramazsın." dedi.

Eris gözlerini devirdi. "O bir hataydı. Kendimi fazla baskı altında hissetmiştim. Bu sefer doğru yere gideceğiz. Büyü izini takip edeceğim. Şimdi kapa çeneni. Dikkatimi dağıtıyorsun."

Eris dudaklarını kıpırdatarak bir şeyler mırıldanmaya başladığında son kez savaş alanına baktım. Her yer birbirine girmişti. Hızla koşan yıldız çocuklarının parıltıları ejderhaların alevlerine, cücelerin fırlattıkları koca taşlar devlerin üfledikleri nefeslere karışmıştı.

Gözlerim mor ışıkla kapandı. Saniyeler sonra açtığımda genişçe bir çadırın içindeydik. Altın sarısı, kalınca bir kumaşı olan çadırın tam ortasında büyük bir yatak vardı. İçerisi, kaynağını göremediğim bir ışıkla aydınlanmıştı. Yatağın tam karşısında sıcak su ve temiz havluların bulunduğu bir masa vardı. İçeride ise lacivert, uzun elbiseler içinde dört kadın görevli, başlarını eğmiş bir şekilde bizi bekliyordu.

Sancım daha da artarken dayanamayarak Eris'in ve Egehan'ın kollarını sıktım. Eris içeride göz gezdirirken bakışlarını görevlilerin üzerinde sabitledi. Kısık sesle "Bir terslik var." dediğinde korkuyla "Nasıl yani?" diye fısıldadım.

"Burası doğru yer değil. Hissedebiliyorum."

Egehan bize doğru eğilerek "Ne saçmalıyorsun cadı? Ne demek doğru yer değil?" diye sorduğunda görevlilerden biri başını kaldırdı.

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiWhere stories live. Discover now