"Şimdi mi?"

"Evet."

"Komutanım işinize karışmak gibi olmasın ama nöbetin üstüne kaç saat uçuş yaptınız. Dinlenmeden tekrar uçmanız ne kadar doğru olur?"

Haklıydı. Nöbetin üstüne dinlenmeden alan taramasına çıkmıştım. Uçaktan ineli bir saat bile olmadan tekrar binmem pek mantıklı değildi ama bu komutan sinir etmişti beni bir kere. Binecektim.

"Bir şey olmaz Bekir."

Bekir tekrar selam verip askerlere seslendi.

"Benimki'ni hazırlayın. Üsteğmen Meriç ve Yüzbaşı Yağız uçuşa çıkacaklar."

Onlar hazırlıklar için giderken biz de uçuş aparatlarının olduğu yere doğru yürümeye başladık.

"Helikopterin adı 'Benimki' mi cidden?"

"Evet. Burada onu kullanan sadece ben olabilirim ama buradaki bütün subayların, çavuşların o helikopterde emeği var. Bu yüzden herkesin sahiplenmesini istediğim bir isim verdim."

Anladım dercesine kafa salladı sadece. Ondan başka bir tepki beklemiyordum zaten.

Malzemelerin bulunduğu yere geldiğimizde dolabımım önüne geçip kapağını açtım.

"Askerlere söyle helikopteri hazırlamasınlar. Yarın sabah erkenden çıkalım."

Herhangi bir şey dememi beklemeden dışarıya çıktı. Sinirle dolabın kapağını sertçe kapattım ve metalin sesi odada yankılandı.

"Allah'ım sen beni sınamak için mi gönderdin bunu?"

Hızlı adımlarla odadan çıkıp askerlerin yanına gittim.

"Bekir Çavuş. Benimki'ni hazırlamanıza gerek kalmadı."

"Uçmayacak mısınız komutanım?"

"Komutan karar değiştirdi."

"İyi olmuş komutanım. Hazırlıyorduk ama içimiz rahat değildi."

Askerlere başımla selam verip tabura doğru yürümeye başladım.

Şu an tek isteğim evime gidip sıcak yatağımda uyumaktı. Uykusuzluktan gözlerim de acımaya başlamıştı.

Tabura girdiğimde yeni gelen askerlerle kıdemliler kendilerince kaynaşıyorlardı. Tam o sırada birbirlerine attıkları köpük bana isabet etmişti.

Eğer bana değil de başka bir komutana gelmiş olsaydı buradaki bütün askerlere ceza verirdi. Ama bendim işte. Ufak şeylere kızmanın bir mantığını göremiyordum.

Elimle yüzümü temizlediğim sırada bir ses yankılandı koridorda.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Çocuk parkı mı burası? "

Yağız komutan merdivenin başında dikilmiş askerlere bağırırken göz göze geldik. Önce yüzüme sonrada elimdeki köpüğe baktı.

"Komutanınızı da mı alet ediyorsunuz bir de?"

"Yüzbaşım, sorun yok. "

"Buradaki bütün askerler cezalı."

Duyduğum şeyle sinirle nefes aldım.

"Komutanım yaptıkları bu taburda gelenek haline gelmiş bir şey. Ceza veremezsiniz bunun için."

"Veririm. Sen benim emrime karşı mı geliyorsun, Üsteğmen!?"

Herhangi bir şey demeden selam verip merdivenlere yöneldim. Yanından geçerek yukarıya odama çıktım. Kapıyı sertçe çarparak odaya girdim.

"Şurada geldiği kaç saat oldu, beni sinir etmekten başka bir şey yapmadı."

Kendi kendime söylenip odada yürürken kapı açılma sesi geldi.

"Kapıyı çalmadan odaya nasıl giriyorsun!?""

Kapıya doğru döndüğüm de Yağız Komutanla göz göze geldik.

"Bir daha askerlerin karşısında emrime karşı çıkarsan çok kötü olur!"

"Siz de bir daha bu odaya kapıyı çalmadan girmeyin, komutan."

Biraz sakinleşmek adına nefeslendim.

Bir şey demeden odadan çıktı. Bu adam buraya sadece beni sinir etmek için mi gelmişti?

Asker kızı ve pilot olmak için uzun süre çaba sarf etmiş biri olarak bir askeri kurgu yazmam gerekiyordu artık.

Çoğu şeyi unutup yanlış yazabilirim. Bu böyle değil, gibi yorumlar geleceği için baştan söylemek istedim.

Umarım yeni kurguyı seversiniz minik kaplumbağalarım 🤍🐢

Söz // bxbTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang