6. Bölüm

706 114 32
                                    

Şubat 2020

Jimin sabah kahvaltısını Jungkook ile birlikte yapıp restorana gitmiş orada yorucu birkaç saat geçirdikten sonra döndüğünde ilk olarak Jungkook için hazırlayıp kaplara koyduğu yemekleri ona götürmüş yorgunluğuna rağmen Junghwi'yle ilgilenmişti.

Junghwi oyun oynarken sürekli uyuklamaya başlayınca onu uyutması gerektiğine karar verip koltukta dizlerini kendine çekmiş oturan Jungkook'a döndü.

"Bay Jeon, onu uyutabilir miyim?" diye sorduğunda Jungkook'un bakışları ayakta uyuyan oğluna kaydı. Başı öne doğru düşüyor ama kendini hemen toparlayıp elindeki peluş oyuncağı oyun halısında yürütmeye devam ediyordu.

Jungkook Jimin'e bakıp usulca gözlerini kırptı.

Jimin Junghwi'yi kucağına alıp kalktı, bebeğin başı anında omzuna düşerken Jimin dudaklarını onun alnına bastırıp ağır ve dikkatli adımlarla üst kattaki odasına geçti, Jungkook da arkalarından gelmişti.

Jimin oturmak yerine Junghwi'yi kucağında yatırıp mırıldandığı bir ninni eşliğinde odada gezinmeye başlarken Jungkook hep oturduğu koltuğa oturup bacaklarını kendine çekti, onları izlemeye başladı.

"I'd give you the sun if you asked me
You could have all of the time
You could have the stars and the trees
When dividin' up the universe"

Jimin'in rahatlatıcı sesi odayı doldurmaya başladığında Junghwi tatlı tatlı mırıldanarak küçücük avcunu Jimin'in yanağına yasladı.

"You could have mine
You could have mine"

İçi titredi Jungkook'un, bir ses nasıl hem rahatlatıp hem de acı çekmesine  sebep olabilirdi ki?

Kaburgaları içine batıyor gibiydi, soluklarına kadar ağırlaşmıştı sanki, o ana kadar hiç böyle hissetmemişken şimdi ilk defa burnunun ucu sızladı.

"I'd give you the sun

I'd give you the sun"

Jimin koluna yatırdığı bebeği hafif hafif sallarken ona hiç eksilmeyen bir gülümsemeyle bakıyor ağır ağır uykuya teslim olmasını izliyordu. Sadece söylediği bir ninniyle Jungkook'u aynı anda hem mahvedip hem de iyileştirdiğinin farkında değildi.

"I'd give you the sun if you asked me I'd give you the sun
You could have all of the time"

İç güdüsel olarak yaydığı feromonlar sesiyle beraber odayı doldururken Jungkook da oğluyla beraber kulaklarına ilişen meleksi sese ve yabani çiçeklerin yumuşacık kokusuna teslim etti kendini, uzun zamandır ilk defa yorgunluktan değil etrafını saran huzurdan dolayı kapanan gözleri acıdan kıvranan kalbine ihanet ederken bir damla yaş sol gözünden yanağına doğru ondan izinsizce aktı.

"You could have the stars and the trees I'd give you the sun
When dividing up the universe"

İnsan suretinde tanıştığı bir melekti Jimin ona göre, hem kendisinin hem de oğlunun koşulsuz güvenip onları sarmalamasına izin verebileceği bir melekti. Onun koruyucu meleğiydi.

"You could have mine
You could have mine
You could have mine"

Daha söylediği ninniyi bitiremeden sakin solukları ona eşlik etmeye başlayınca iç çekerek gülümsedi Jimin. Sarsmamaya dikkat ederek Junghwi'yi yavaşça yatağına yatırdı, üstünü güzelce örttüğünden emin olunca Jungkook'a döndü, onun da uyuduğunu görünce biraz şaşırsa da ses çıkarmadı. Uyandırmaktan korkarak boş koltuğun üzerinde duran örtüyü alıp omuzlarına kadar örttü.

Find You: Metanoia |JikookWhere stories live. Discover now