24. BÖLÜM: ZEYTİN ve MENEMEN

En başından başla
                                    

"O da ne demek?" dedim bunları Kiraz'a sormayacağım için.

"Hastalığı çok fazla ilerleyince doktorlar iyileşmesinin mümkün olmadığını söylemiş." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. "O da canlı hissedeceği bir kaç ayı alacağı ilaç tedavisi ile yarı ölü geçireceği bir yıla tercih etmiş."

"Kendini öldürdü yani..." başını salladı ve gitmem için elini indirdi.

"Gerçekten teşekkür ederim." dediğimde buruk bir gülümseme ile hıçkırıklara boğuldu. Onun için yapabileceğim hiçbir şey olmadığı için yanından geçip gittim.

Kiraz'ın önünde durdum. Fakat o boş gözlerle asfalta bakmaya devam etti.

Soğuk betonun üzerinde oturmasına daha fazla içim elvermeyince eğilerek onu sözsüzce kucağıma aldım. Barbaros'un ceketi yere düşmüştü bu sırada. Fakat bu ne benim ne de Kiraz'ın unurundaydı.

Başını hareket edemiyormuş gibi arkaya yatırırken bir hıçkırık yükseldi genzinden. Ellerini kucağına koymuş anlamsız mırıltılar çıkarıyordu.

Arabaya ilerlerken eğilip yanağına bastırdım dudaklarımı. Onun bu yarı bilinçsiz hali bile ağlama isteği ile dolup taşmama sebep oluyordu.

"Rüzgar..." dedi ondan daha önce hiç duymadığım bir sesle. Her ne söyleyecekse konuşamayarak bir elini ağzına bastırdı.

"Buradayım." dedim eğilerek kulağına fısıldarken. Fakat o hiçte beni duyuyormuş gibi değildi. Onunla birlikte arabanın arka koltuğuna binip onu da kucağıma oturtarak beline sıkı sıkı sarıldım.

Başını boynuma bastırarak gönlünce ağlamasına izin verirken benim boğazım çaresizlikle düğümlendi. Başımı  arkama yaslayıp sertçe yutkundum.

"Rüzgar." dedi bir elini kaldırıp yumruğunu göğsüme vurarak. Gözlerimi sımsıkı kapattım.

Onu eve götürüp yatağıma yatırmak istiyordum. Uyuduğu sırada dünyadan bir haber derin derin nefes aldığı için kalkıp inen sırtını seyretmek istiyordum. Gördüğü rüyalar yüzünden çattığı kaşlarını, şapırdattığında ağzından çıkan sesi duymak istiyordum. Fakat tek yapabildiğim o ağlamaktan yorgun düşene kadar belini ince ince okşamaktı.

Hiç yoktan onların evine gidip uyumasını ve birazcık unutmasını istesemde onu o eve sokmak çok tehlikeli geliyordu.

"Canım acıyor." dedi sakinleşmiş bir sesle. Ağlamaya devam ediyordu. Fakat artık hıçkıracak gücü bile kalmamıştı. Kollarımın arasında cansız bir manken tutuyormuşçasına hareketsizdi.

"Benimde." dedim dürüstçe.

"Ne yapacağım şimdi." başını biraz daha çevirerek yüzünü iyice boynuma gömdü.

"Bilmiyorum." dedim başımı iki yana sallayarak. "Ama her ne yapacaksan yanında olacağım." saçlarının arasına ince, rahatsız olmayacağı öpücükler bıraktım. Omuzları ikinci bir ağlama krizi ile sarsılmaya başladı.

"Annem..." dedi fakat cümlenin devamını getiremedi. Arka arkaya gelen hıçkırıklar nefesini kesmişti. Bu artık dayanamayarak zaten görmediğini bilerek sol gözümden bir damlanın yuvarlanmasına sebep oldu.

Ağlamaktan nefesi kesiliyordu. Kim bilir nasıl yanıyordu canı... Fakat ben elim kolum bağlı ondan ağlamamasını bile isteyemiyordum. Çok gülünç bir istekti çünkü.

Annesini kaybetmişti. Annesi kendini öldürmüş sayılırdı... Ve o bu gerçeği bildiği için belli ki buna kendini hazırlıyordu. Fakat bu gerçeği bilmek ona hazırlanmak için yeterli değildi. Bir insan bir gerçeği bildiğinde onu engelleyemedikten sonra bir işine yarar mıydı bu?

Yes CHEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin