21. Bölüm

563 128 42
                                    


"Mavi kelebekleri bilir misin?"

Kerim'in sözleri ile aramızdaki o birkaç dakikalık sessizlik son bulmuştu. Söylediği şeylerden sonra ona demek istediğim çok şey olsa da başaramamıştım. Burada onu dinlemek bile benim için büyük bir adımdı. Hayatım boyunca duygularımı insanlara ifade etmekten kaçınmıştım. Çünkü insanlara ne kadar çok şey anlatırsam o kadar çok iletişim kurmam gerekirdi.

Herhangi biriyle yakın bağ kurmaktan kaçınmıştım ancak Kerim'le aramda olanları ne takip edebiliyor ne de kontrol edebiliyordum.

"Evet, dedemden duymuştum. Kendisi Bosna'yı çok sever. Ancak Bosna'lı olan sensin ve senden bir kez daha dinlemek isterim," Kurduğum cümlenin sonunda hissettiğim şaşkınlığı Kerim'in yüzünde de görebiliyordum. Yüzündeki memnuniyet ifadesini görmek söylediğim şeyden pişman olmamama sebep olmuştu.

"Srebrenitsa katliamında ölenlerin mezarları uzun ve derin çukurlara toplu halde gömülmüş. Savaş sonrasında bu mezarları bulmak için devlet uzun çalışmalar yapmış. Ve bu çalışmalarda bazı alanlarda çok sayıda mavi kelebeğin toplandığını görmüşler. Mavi kelebekler, yalnızca mezarlarda yetişen çiçeklerin kokusuna gittikleri için onların toplandığı yerler kazılmış ve binlerce mezara ulaşılmış. Mavi kelebeklerin hikâyesi bizim oralarda çok anlatılır. Bizim için bir semboldür, sevdiklerini kaybetmiş birçok kişiye umut olmuştur. En küçük çocuklar bile bunu bilirler. Bana anlatıldığında kitaplardan çok araştırmıştım. Ve bir kitapta, Mavi Kelebekler'den bahsederken 'İnsanın içindeki hiçbir karanlık sonsuza dek gizli kalmaz,' diye yazıyordu," Cümlesini tamamlandığında biraz bekledi. Bunları anlatmanın onun için zor olduğunu görebiliyordum.

"Muhtemelen neden sana Mavi Kelebekler'i anlattığımı düşünüyorsun değil mi?"

Hafifçe gülümsedim. Gülümsememle birlikte yüzündeki tereddüt silinmişti. "Gereksiz konuşan bir insan olmadığını biliyorum," dedim ve devam etmesi için elimle işaret ettim.

"Ailemin mezarı da Mavi Kelebekler'in toplandığı bir yerde bulunmuştu. Ben o zaman 12 yaşındaydım. O an içimde bir şeylerin çözüldüğünü hissettim. Yalnızdım, yetimhanedeki benim gibi annesiz babasız arkadaşlarımdan başka kimsem yoktu. Ya herkes gibi karanlıkta kalacaktım ya da kendi karanlığımı aydınlığa kavuşturmak için bir adım atacaktım. Mavi kelebekler beni sadece aileme kavuşturmadı aynı zamanda karanlığımı da yok etti."

"Başın sağ olsun," dedim fısıltıyla. Teşekkür eder gibi başını aşağı yukarı salladı. "Bunu sana neden anlatıyorum biliyor musun?" dediğimde hafifçe başımı iki yana salladım. "Çünkü sen de kendi Mavi Kelebeklerini arıyorsun."

Söylediği şeyi gerçekten beklemiyordum. "Nasıl yani?" derken sözlerini anlamlandırmaya çalışıyordum. "Bir insan kendi yarasına benzeyen bir yara gördüğünde o kişiyi diğer insanlardan çok daha iyi anlar. Ben, seni tanıdıkça birbirimize ne kadar çok benzediğimizi fark ettim," dediğinde elimi kaldırıp sözünü böldüm.

"Bir dakika, bir dakika. Sen birbirimize benzediğimizi mi söylüyorsun? Kerim, biz bu dünyadaki en farklı iki insanız. Yaralarımızın benzer olduğunu söyleyemezsin. Sen aileni kaybetmişsin," dedim boğazımda hissettiğim yumru ile. "Benim yaramın seninkinin yanında esamesi bile okunamaz."

"Esame ne demek bilmiyorum," deyip güldü. Gerçekten inanılmaz bir adamdı. "Ancak neyi kastettiğini anlayabiliyorum. Benim söylemek istediğim şey şu Güzide. Ben hayatta olmayan insanların hasretini çekerken sen yanı başında olan kişinin hasretini yaşadın."

"Ben bunları konuşmak istemiyorum Kerim," derken sesimin çatallaştığını fark etmiştim. Birilerinin gerçekleri yüzüme karşı söylemesi o sorunu capacanlı hissetmeme sebep oluyordu. Bu nedenle babamla yaşadıklarımı dile getirmez, annem ve ablamla dahi konuşmaktan kaçınırdım.

Beni Sen İnandırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin