Bölüm/31

73.3K 4K 1.2K
                                    

Merhabalar güzellerim. Çökmüş bir şekilde sınav haftasından kısmen de olsa çıkmış bulunuyorum. Bölümün gecikme sebebi bu yüzdendir, affınıza sığınırım. Finalin yaklaştığını söylemiştim. Finali etkileyecek bölümlerden biri olduğunu düşünüyorum. Ve lütfen güzel olmuş olsun. Benim içime pek sinmedi, yetmiş kere silip yazdım resmen. Ama çok çok umuyorum ki beğenirsiniz.

Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin, her birinizi çok özledim. :3


Multimedia Dünya.


İyi okumalar dilerim!


"Kendine tutunabildiğin kadar iyi tutun

Sen, yağmur öncesi kokusun

Sen, damarlarımdaki kansın."

Daha önce hiç bütün kalbinizle güzelliğine kapıldığınız bir an olmuş muydu? Hiç tekrar tekrar o anı zihninizde oynatmış, ardından sahte bir tatmin duygusuyla gülümsediğiniz olmuş muydu? Ne zavallılıktır ki benim olmuştu. Yaşadığım güzel anlar fazla olmadığından olsa gerek, ne zaman kalbimi kanatlandıracak bir şeyler yaşasam hemen o anı kopyalıyor, ardından umutsuz gecelerde bozulmuş bir plak misali tekrarlaması için beynime yerleştiriyordum. Buna birden çok örnek verebilirdim. Atlas'ın beni ilk öptüğü zaman, annemin ilaçların etkisinde olmadan bana beni sevdiğini söylediği zamanlar, babamın gerçek yüzünü görmediğim zamanlar...

Tüm bunlar olmadan önce, çok iyi hatırlıyordum bir gece babam elinde çiçeklerle gelmişti evimize. Elinde pembe karanfiller, dudağında kendinden emin bir gülümsemeyle beraber salona doğru ilerlemişti. Annemle olan ilişkileri henüz o kadar da berbat olmadığından, içimde taşıdığım o umutla ellerimi çırptığımı hatırlıyorum.

Çiçekleri piyanonun üzerine bırakarak annemin boynuna sarılmıştı. "Bunlar senin için," demişti gülümseyerek. "En sevdiğin çiçek karanfil diye kaç tane çiçekçi gezdim."

Oysa annem en çok zambak severdi.

Belli etmeyerek gülümsemiş, ardından kollarını babama dolayarak kokusunu içine çekmişti. Bense koltukta oturmuş bir halde, dudaklarımda kocaman bir gülümsemeyle onları izlemeye koyulmuştum. Birkaç dakika sonra orada olduğumu fark eden annem kollarını biraz daha açarak beni yanına çağırmış ve biz, ilk ve son kez aile olmuştuk.

Çok güzel bir şey olduğunu o zaman anlamıştım. Babamın kolları koruyucu kanatlar misali beni ve annemi sararken, annem mutluyken, ben ilk defa kaygısızken aile olmak denen şeyin ne olduğunu fark etmiştim. Annem, aklını kaçırdığında bile o günü hayal ederek her şey için bir umut olduğunu kendime söyleyip dururdum.

Çünkü bu...

Çünkü bu...

Çünkü bu beni...mutlu ederdi.

Ne kadar da korkuyordum mutluyum demekten. Bu kelime sanki lanetliydi ve dilime dolandığı an, her şey bir felakete kucak açacakmış gibi geliyordu. Aklını kaçırmış paranoyaklardan ne farkım kalmıştı sahi?

Zihnim bunlarla doluydu işte. Eskimeye yüz tutmuş anıların eskimesine izin vermemekle geçiriyordum günlerimi. Onlara tutunmaya çalışıyordum. Hatırladığım her ayrıntıyı belleğimin içine çiviyle çakıyor, unutmamak için her şeyi feda edebilecek gibi davranıyordum. Çünkü ben, bir daha asla güzel şeyler yaşamayacağımı biliyordum. Ben, çirkin olan şeyleri hak ediyordum.

OKYANUS KADAR MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin