5-∞

785 97 117
                                    

17 Mayıs 2015 - Han Cafe

Elimdeki telefonu döndürerek kendimi oyalarken dayanamayıp bana iki gün önce attığı mesaja yeniden baktım.

« Yeniden görüşmek istemene sevindim.Umarım Han nehrindeki kafede pazar günü öğleden sonra senin için uygundur.»

İşte buradaydım.Sandalyemde oturup nehrin kenarında oyalanan çiftleri izlerken bir yandan da aklımdaki kelimeleri nasıl toparlayacağımı düşünüyordum.

'Beni tanımamış olamazsın, Kyungsoo?'

'Peşimden koştuğunu ne çabuk unuttun?'

Hayır, bunlar kesinlikle kabadan da öteydi.

'Adınızı öğrenmek istedim, acaba siz Do Kyungsoo olabilir misiniz ?'

Bu da direkt konuya girmek demekti.Ne düşüneceğimi ifade edemeyecek kadar umutsuzdum.İçimden bir ses onunla yüz yüze geldiğimde kelimelerin beynimden kulağıma akacağını söylüyordu.Yanlış yere yani.

"Bayan, gevşetici bir fincan yeşil çay ister misiniz?" Yanıma gelen garsonun tereddütlü sesini duyunca omuz silktim.

Yeşil çay mı ? Evde Hye Sang yüzünden yeterince ot kokluyordum zaten!

Garson iç geçirdiğini belli etmemek için dudaklarını birbirine bastırırken aslında yarım saattir hiçbir şey sipariş etmediğimi fark ettim.

"Ben bir moccha alayım o zaman. Bir tane de americano."
İkinci siparişi söyler söylemez bunun Kyungsoo hakkında bildiğim eski bir bilgi olduğunu fark ettim.

Ne ara beynimin bir kısmını ona adamıştım ki ?

Garson biraz rahatlamış olarak yanımdan ayrılırken kafenin kapısında asılı olan zil çaldı.Gözlerimin oraya çevrilmesine engel olamadım.

Ve oraya bakar bakmaz gerçekten de beynimdeki kelimelerin kulağımdan renkli fayansa aktığını hissettim.

İçeri giren kişi Kyungsoo değildi çünkü. Geçen haftanın sonunda zar zor yakamı kurtardığım görücülerden biri olan Kim Joon Myeon etrafa bakınırken birini arıyor gibiydi.

Kafamı eğip beni görmemesi için saçlarımı yüzümün önüne iterken adımı söylediğini duydum ve şansıma lanet ettim.

Suratında bilmiş bir gülümsemeyle bana yaklaşıyordu.

Kiminle buluşacağını bilmiyordum ama beni görünce o kişiyi unutması tam da ona yakışan bir hareketti. Buna benzer huyları yüzünden geçen haftaki buluşmamızda acil bir işimin çıktığını iddia edip masadan kalkmıştım.

Joon Myeon suratındaki sırıtışı bozmadan karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu.Kyungsoo - ya da onun paralel evrendeki ikizi- birkaç dakikaya burada olurdu. Masamızda başka biriyle beni görünce ne hissederdi ? Hemen buradan kalkmam lazımdı.

"Joon Myeon.." diye başlamıştım ki elini kaldırıp sözümü kesti.

"Önceki buluşmamızda beni bırakıp gittiğin için pişman olduğunu biliyordum. Bana mesaj atacağına emindim, biliyor musun ? Bize bir şans verecek olmana sevindim."

Kafamın içinde bir tokmak,beynimin duvarlarına vurmaya başlamıştı.

"M-mesaj mı ?" Kekelememe engel olamadım.

"Bu arada, numaramı nereden buldun ? " Joon Myeon üzerime doğru eğildiğinde geri çekilip sandalyeme sindim.Kahretsin, cidden kahretsin!! Yanlış kişiye mesaj atmam bir yana , Kyungsoo diye birinin artık gelme ihtimali de yoktu.

İkinci kez masadan da kalkamazdım.

Cidden köşeye sıkışmıştım.

------

"Benden hoşlanmaman inanılmaz gelmişti başta. Ama çekimime kapıldığını bilmek gururumu okşadı. " Joon Myeon elinde Kyungsoo için sipariş ettiğim Americano'sunu tutarken bir yandan da bana çene çalıyordu. "Sanırım Kang omma da bizi duyduğunda memnun olacak."

Kafamı eğip masanın altındaki ayaklarımla bakıştım.Daha önce Joon Myeon'u masada bırakmamın nedenlerinden biri de daha ilk dakikada burnuma ulaşan devasa egosunun kokusuydu. Ve şimdi her şeyi tersten anlamış şekilde benimle ilgili hayaller kurarken korkutucu bir sessizlikle zamanın bir an önce geçmesini bekliyordum.

Aman Allah'ım...

O kadar görücüden kaçan ben, şu an bir egoistin gelini olmak üzereydim.

Bir şeyler yapmalıydım.

"Kang omma'nın senin için çeyiz hazırlamasına gerek yo-"

"Annem zaten böyle bir şey yapmayacak." diye Joon'un sözünü kestim aniden. Şimdi dikkatle suratıma bakmaya ve suskunluğumu bozma nedenimi merak etmeye başlamıştı.

"Annem, başka biriyle nişanlanmamı istiyordu. " Mucizevi bir şekilde kelimeler ağzımdan çıkıveriyordu. "Bak,seni yanlışlıkla aramış olsam da bundan dolayı pişman değilim." Külliyen yalan.

"Ah," diye inledi Joon Myeon, hayal kırıklığıyla. "Ben de sanmıştım ki..."

"Arkadaş olarak kalabiliriz." Masanın üzerinden elimi uzattım.

"Biliyor musun Areum," Joon elimi tamamen görmezden geldi.Az önce yüzünü yapışan melankoli ifadesi bir anda silinmişti. "Nişanlını merak ediyorum."

Hayır...Kelimeler ağzımdan döküldüğü an beynim de varacağımız sonucu düşünmeliydi.

"Böyle birinin olmadığını mı iddia ediyorsun?" dedim sesimi titretmemeye özen göstererek. "Böyle biri var."

"Bizimle aynı üniversitenden miydi ?" Joon Myeon iki sene öncenin mezunlarındandı.

"Do Kyungsoo." İki kelime yayın oku fırlattığı hızla ağzımdan fırladı.

"Bak sen ," diye mırıldandı Joon Myeon. "Soo'nun seni tanıdığını bile bilmiyordum."

Ben de senin Soo'yu tanıdığını bilmiyordum.

"Onunla nişanlı olduğunu neden bana söylemedi ki ?"

Joon Myeon düşünceli bir ifadeyle mırıldanırken istemsizce "Ne?" dedim.

"Kyungsoo yaklaşık bir aydır iş arkadaşım. Senden ayrıldıktan sonra onunla burada buluşacaktım.Birazdan burada olur,ha?"

Ve o an kalbimin durduğunu hissettiğim sayılı andan biriydi.

Yalanım kendini ele vermekte aceleci davranıyordu.

Choose Him !  √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin