1

323 10 5
                                    


Size bir hikaye anlatacağım. Sonrasında ateşe vereceğiz her şeyi. Öncesinde tutup nefesimizi, dinlemeden kalbimizi, hiç yaşamamış gibi yaşayacağız.

Sıcak bir yaz akşamıydı.

Siyah bir elbisenin içinde, tanımadığı insanların arasında, tuhaf bakışlarla etrafını inceleyen bir kadını canlandırıyordum. Bu gece bundan daha fazlası olamazdım. Ezbere bildiğim sözler, çalışılmış birkaç boş bakış; hepsi bu kadardı yapmam gereken. Daha önce defalarca yaptığım gibi ait olmadığım hayatların tüm acılarını, yaşamadığım anların özlemini, hiç dökmediğim gözyaşlarının ağırlığını içimde hissediyordum.

Yaşatmam gereken kadının ruhu beni nefessiz bırakıyordu. Geceye açılan bir kapı arıyordu gözlerim, yeniden karanlık olabilmenin bir yolunu. Bana ait bir şeyler bulabilmeyi umut ediyordu kalbim. Yeniden çarpmak istiyordu. Etrafımı saran kalabalıktan kurtulmak sonu olmayan kör bir kuyudan çıkmak gibiydi. Kristal avizelerin parlak ışığı altında hiç hareket etmeden duruyordum. Birinin beni çekip kurtarması gerekiyordu. Tanımadığım yüzlerde dolaştı bakışlarım, sahte gülüşlerde, nedenini bilmediğim öfke dolu gözlerde. Hiçbiri yardım eli uzatmıyordu. Bu savaşta yalnız başımaydım.

Büyük bir salonun içinde bana ayrılan küçük yuvarlak masanın birinde etrafımdaki insanları seyrediyordum. Siyah örtüyle kaplanmış masaların ortasında kırmızı güller vardı. Çiçeklerin arasından yükselen ince uzun mumların titreyen alevleri, tavandaki bin parçalık kristal avizelerin parlak ışıkları altında silinip gidiyordu. Masaları dolduran kalabalığın ardında içerideki tüm gürültüye rağmen keman çalmaya devam eden kadınlar vardı, yanlarında bir piyano ve birkaç yaylı çalgı daha.

Kalabalığın arasında nefes nefese bir garson dolaşıyordu. Zamanla yarışır gibi gördüğü her misafire tepsisindeki dolu kadehleri dağıtıyordu. Boşları topluyor, sonrasında gözden kayboluyordu. İçlerinden biri yanıma yanaşıp bana uygun gördüğü bir kadehi uzattı. Teşekkür etmemi beklemeden uzaklaştı. Onu bekleyen onlarca insan vardı. Şaraptan bir yudum aldığımda zihnim yavaşça durulup sakinliğe kavuşmuştu. Eski bir dostla karşılaşmış gibi hissediyordum. Birden onun sesini duydum derinlerden bir yerden. Sakinlik yerini fırtınaya gebe bir rüzgara bırakmıştı.

"1959 Richebourg, 1978 Montrachet, 1978 La Tâche."

Annemin sesiyle tekrar ettim. Karanlık soğuk bir mahzendeydik. Elindeki bezle şişelerin tozunu alıp küçük defterine not ediyordu. Hiçbiri tozlu değildi. Daha önce hepsini silmişti. Yarın yine silecekti. Küçükken bunu sonsuza kadar yapacakmış gibi gelirdi. Elimde tarağım ve renkli tokalarımla köşede beklerdim. Tüm şişelerin tozunu almayı başarırsa ve yorgun düşmezse eğer saçlarımı öreceğini söylemişti. Üzerinden tam on iki gün geçmişti. Geriye en arkadaki son üç raf kalmıştı. Sabahın en erken saatlerinde uyanmıştım. Annem bütün gece ayaktaydı. Bir kez, iki kez ve üç kez. Her bir şişeyi tek tek, özenle saydı ve sildi. Sonra bir diğerini, öndekini, arkadakini. Hepsini izlemiştim, son şişeye kadar. Hava karardığında akşam yemeğinden hemen önce son şişenin son tekrarı bittiğinde gözlerinin içine bakmıştım. Ben hala oradaydım. Yüzünde kocaman bir gülümseme belirmişti.

"12 gün." dedi.

Sarıldı ve yanaklarımdan öptü.

"Tam 12 günde mahzendeki bütün şişelerin tozunu alabiliyorum. Bundan öncesi 15 gün sürmüştü. Başardık Amie!"

"Başardık." demiştim sıranın bana geldiğini düşünerek.

"Çok yorucu bir gündü. Şimdi güzel bir akşam yemeği yiyeceğiz. Yarın daha iyisi için en baştan başlıyoruz."

Ateşe Verdim KalbimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin