Yağmur yağıyor.

5 1 1
                                    



İlk ders kimya ve dışarıda deli gibi yağmur yağıyor. Şuan da bugün daha da kötüleşebilir mi diye düşünüyorum. Gerçi doğru ya kötüleşti zaten, Alara hala gelmedi. Ben her zamanki gibi ilk derse geç kalmıştım ama Alara yoktu. Her gün ilk derste uyanmam için bana termosundan verdiği filtre kahveyi içmeden başlıyorum güne. Açıkçası o filtre kahvenin bir özelliği yok, klasik bir filtre kahve; ne çok sıcak ne çok soğuk, çok şekerli de değildi acı da değildi. Tam kıvamında ve çok sıradan bir tadı var. Bende bunu seviyorum ama o tanıdık tadı almadan başlıyorum güne. Rezalet bir gün olacak bundan eminim.

İlk ders kimya ve dersimiz Nilgül hocayla. Nilgül hoca tatlı ve samimi bir hoca. Yani sanırım, Alara Nilgül hocayı çok seviyor o yüzden muhtemelen iyi bir insandır. Ha bu arada o derste uyumamaya özen gösterdim. Bayadır bu uyuklama huyumdan vazgeçmeye çalışıyorum, yani aslında bayadır değil ilk günüm ama olsun. Beni bu fikre Alara ikna etti, geçen hafta salı günüydü sanırım. Dördüncü dersin zili çaldı, bu da öğle yemeği demek oluyordu. "Hadi gel dışarı çıkalım Erko."

Erko, Alara'nın bana taktığı bir isimdi. Alara'yla birbirimizi ilkokuldan beri tanırdık, benim içimi dışımı bilirdi. Doğal olarak en utanç verici anlarımı da en iyi o bilirdi. Bir gün, tam olarak neden hatırlamıyorum, çok fena ağladım. Resmen sinir krizi geçirmenin eşiğindeydim. Gerçi doğru, tamam tamam hatırlardım, ağlamadan önce müdürün odasındaki telefondan ailemle konuşuyordum. O gün de bugün olduğu gibi sağanak vardı, eve yürüyerek gidemezdim, servis de kullanmıyordum, tek çare ailemin beni gelip almasıydı. Ne cevap aldım hatırlamıyorum ama sinir krizi geçirmeme sebep olabilecek kadar nasıl aptalca şeyler söylediklerini tahmin edebiliyorum. Her neyse ailemle yaptığım telefon konuşması sonrası sinir krizi geçirmeme ramak kalmış bir şekilde okul kapısından dışarı koştum. Çıkışın önündeki merdivenlerin başında bekledim. Eve imkan yoktu koşarak gidemezdim, kesin kayıp düşer, bir yerlerimi yaralardım. Ben merdivenlerden birine çöküp oturmuş ciğerim çıkana kadar ağlıyordum. O sırada yanımda Alara belirdi "Neden ağlıyorsun?" dedi ve bana döndü, şunu söylemeliyim ki Alara'yla o güne kadar arkadaş değildim. Aynı sınıftaydık ve o beni tanıyordu ama benim onun varlığından bile haberim yoktu, tabii ki Alara popüler olmadığından dolayı değildi. Alara her zaman harika notlar alırdı, çok sportifti ve en önemlisi harika bir arkadaştı. Okuldaki herkes Alara'ya bayılırdı, benim gibi dünyadan haberi olmayan birisi bile onu fark edebilmeliydi ama ben çevresindeki hiçbir şeyden haberi olmayan bir salaktım. O an ağlamaktan şişmiş gözlerimden dolayı hiçbir şeyi net olarak göremiyordum. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu, sümüklerim ağzıma kadar akıyordu ve peçetem olmadığı için üstüme siliyordum, doğal olarak kollarım yapış yapış sümük olmuştu, yanaklarım alev almıştı. Bendeniz bu 'tanımadığım' kişi karşısında daha da rezil duruma düşmemek için hayatınızda hiç duymadığınız kadar harika bir bahane uydurdum. "Ağlamıyorum ya ne alaka, yağmurdan dolayı ıslandım ve hasta oldum." Normal bir insanın üşüttüğü zaman gözlerinin dolabileceğini, ateşinin çıkacağını ve hapşırmaktan burnunun akabileceği doğru ama muhtemelen hiçbir insan, ben bile, hastayken bu kadar çirkin duramaz. Alara bu bahanemden sonra yanıma yaklaşmaya başladı, o yaklaştıkça ben uzaklaştım ve sonunda merdivenin ucuna geldiğimde kaçacak bir yerim kalmadı. Merdivenden inip kaçamazdım da çünkü yağmur devam ediyordu, resmen kapana kısılmıştım. Alara dibime girerek beni dikkatle inceledi. O kadar yanıma yaklaşmıştı ki beni incelerken gözlerindeki o pür dikkati ve merakı resmen görebiliyordum. Sağ elinin tersini alnıma koydu ve bir süre bekledikten sonra elini çekti "Hasta değilsin, ağlamışsın." dedi elini alnımdan çekerek.

"Ağlamadım diyorum, hastayım sadece."

"Hayır ağlamışsın. Neden gizlemeye çalışıyorsun?" dedi Alara yüzüme pür dikkat bakmaya geri dönmüştü. Şimdi, hazır olun çünkü küçük bir erkek çocuğunun toplumun ona şuana kadar öğrettiği şeylerle böyle zor bir durumdan nasıl kurtulmaya çalışacağını göreceksiniz. "Ağlamadım! Kız çocuğu muyum ben?" Alara'nın meraklı suratının yerini kendini gülmemek için zor tutan birinin suratı almıştı. O an hiç utanmadığım kadar çok utandım kendimi tutamayıp daha çok ağlamaya başladım. "Rahat bırak beni! Rahat bırak beni!" Çığlık atmaya ve Alara'dan uzaklaşmaya çalıştım, başkası olsa benim gibi sorunlu bir çocuktan çabucak uzaklaşmaya çalışırdı ama Alara istifini hiç bozmadı. Çantasından bir mendil ve hiç açılmamış bir su şişesi çıkarıp bana verdi. Peçetelerin hepsini hazine bulmuşçasına kaptığım gibi tek tek açıp önce gözlerimi sonra burnumu silmeye başladım. Gözlerim artık kuruluktan göremeyecek, burnum sürtünmeden kanayacak hale gelene kadar silmeye devam ettim ve Alara'nın bana dolu olarak verdiği bir paket peçeteyi iki dakika içinde salya sümük bir halde çöpe attım. Daha sonra bana verdiği suyu içtim ve Alara beni yakınlardaki bir banka oturttu. Ağlamaktan vücudumda hiç su kalmadığından sudan ilk aldığım yudumla şişenin yarısını bitirmiştim, Alara tüm bu zaman boyunca sessiz ve ilgili bir yüz ifadesiyle sadece beni izledi. Şişenin tamamını bitirip kendime geldikten sonra Alara'nın hala yanımda olduğunu gördüm ve hayatımı kurtarmışçasına bir minnettarlıkla teşekkür etmeye çalıştım, kekeleyip lafımın yarısında geğirerek bunu da elime yüzüme bulaştırdım. "Tam bir salaktın." demişti Alara sonrasında bu konuyu konuştuğumuzda. "Tam bir ezik erkek çocuğu hareketiydi, Erko." o günden sonra bana Erko demeyi alışkanlık haline getirdi. Gerçi çok da şikayetçi değilim çünkü 'Erko' sanki ismimin bir kısaltmasıymış gibi duruyordu, kimse ezik erkekliğimden dolayı benle dalga geçmek için böyle seslendiğini düşünemezdi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 01, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

İnsanlar AptallarWhere stories live. Discover now