8

294 56 40
                                    

Bir hışımla çıktığı evinden, yıkık dökük harabeye gelene kadar buz tutmuştu tüm bedeni. Ve şimdi o öfkesinden eser kalmamıştı tam da kapının önünde dururken. Hava öyle soğuktu ki tek düşünebildiği; bir sobası bile olmadığı için muhtemelen titremekten uyuyamayan ufaklıktı.

Kendi kırıp, kendi tamir ettiği camda gezindi gözleri önce. İçeri girmek o kadar da kolay olmayacaktı anlaşılan. Kabanının iç cebindeki çakıyı çıkarıp düğmesine bastı ve açtı.

Tam arkasında kalan eski evin çatısına tünemiş baykuşun ötüşü içini huzursuz etmeye yeterken etrafına baktı kısaca. Bu halde birine yakalanmak istemezdi. Tam bir hırsız gibi göründüğünden emindi Yoongi.

Etrafın sakin olduğundan emin bir şekilde işe koyuldu. Sessiz olmaya özen göstererek, kapının dilinin olduğu kısma bıçağın ucunu sokmaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Kapı kilidinin dili ile pervaz arasındaki ufak boşluğa sığacak kadar ince değildi.

Kapatıp geri cebine koydu çakıyı ve cüzdanından bir kart çıkardı. Kartı kilit ve pervaz arasına soktu ve hafifçe eğerek ittirdiği anda iç gıdıklayan bir gıcırtı sesiyle açıldı kapı.

Gecenin bu vakti kilitli bile olmayışı sinirlendirmişti Yoongi'yi. Hırsızlık yapmak için böyle bir harabeye geleceğini sanmıyordu kimsenin ama onlarca serseri ve madde bağımlısını içinde barındıran bu mahallede kapıyı kilitlemeden uyumak pek tekin değildi. Üstünde çatısı bulunan sayılı evlerden olması da bulunmaz nimetti o keşler için. Fırsatını buldukları anda hiç düşünmeden girerlerdi içeri. Sonrasında da uçmuş bir kafayla neler olabileceğini hayal etmek dahi istemedi Yoongi. Hem de içeride masum, savunmasız bir çocuk olduğu düşünülecek olursa, bu oldukça rahatsız etmişti onu.

Gıcırtıyla açılan kapı, gecenin sessizliğini bozarken eşikte bekledi bir süre. Girişte bulunan salon boş ve karanlıktı, çocuk uyuyordu muhtemelen ve kadın da yoktu her zamanki gibi.

Dudakları arasından sıkıntıyla bir nefes çıktığında, soğuğun etkisiyle havaya yükselen buharın dağılışını izledi bir süre. Elleri soğuktan iyice uyuşmaya başlarken daha fazla dışarıda durmaktan vazgeçerek içeri girdi ve ardından kapıyı sessizce kapattı.

Ağır postallarının parkede bıraktığı tıkırtı sesleriyle yavaş yavaş yürüyerek koltuğa ulaştı. Öylece oturup karanlığın içindeki hiçliği izlerken neden burada olduğunu bilmiyordu. Kadın yoktu, muhtemelen gelmeyecekti de. Fakat Yoongi bunun farkında olarak yine de içeri girmiş, rutini olan koltukta oturup bekleme işine başlamıştı.

Dakikalar birbirini kovalarken zihninde onlarca tilki dolanıyordu. Zamanı daralıyor, şansı tükeniyordu. Hiçbir şey yapamadan kadın gelsin diye bekliyor ama içinde geleceğine dair en ufak bir umut kırıntısı olmadığını da biliyordu. Bile bile hala geliyordu işte bu lanetler okuduğu eve.

Kendine itiraf edemese bile geliş amacının çok daha farklı bir sebebe evrildiğini anlamak zor değildi. Fakat içindeki merhamet duygusu mu yoksa basit bir acıma duygusu muydu ona bunu yaptıran, işte bunu bilemiyordu.

Boğazına kadar boka batıp, hayatında değer verdiği herkesi tek tek kaybettikten sonra bu duygulara öyle çok yabancılaşmıştı ki adını koymakta güçlük çekiyordu. Kendisini koşulsuz seveceğini düşündüğü annesi bile onu kapı dışarı ettikten sonra artık sevginin gerçekliğine inanmak onun için imkansızdı. Bu yüzdendir ki içindeki sevgiyi göz göre göre inkar etmekten alıkoyamıyordu kendisini. Çünkü en iyi şekilde görmüş, tatmıştı bir annenin evladına olan karşılıksız sevgisinin bir safsatadan ibaret olduğunu.

Şimdi küçük, sevgi ve ilgiye muhtaç bir oğlan çocuğuna karşı günden güne içinde yeşeren, onu korkutan bu hislerin gerçekliğinden ne kadar emin olsa da kendine bile yalan söyleyecek hale gelmekten kaçamıyor, inkar etmekten başka bir şey yapamıyordu. Fakat karşısına geçip de o masum gözleriyle ona baktığında da tüm buzlarını eritirken buluyordu kendisini.

Ruin SopeWhere stories live. Discover now