7

185 57 27
                                    

Kafasına çektiği kapüşonuyla barın arka sokağındaki duvar dibine sinmiş, ayağıyla yeri eşeleyerek bekliyordu. Geleli çoktan on beş dakika olmasına rağmen ne gelen vardı ne de giden.

Tenha ara sokaktan gelip geçenlere baktı göz ucuyla. Ayakta duracak halleri yoktu hiçbirinin. Ya kafayı çekmiş ya da zil zurna sarhoş olana kadar içmişlerdi. Yoongi ise tamamen ayıktı. Ne bir şey çekmiş ne de bir damla içki sürmüştü ağzına.

Cebindeki mal öyle alelade bir mal değildi. Son derece kaliteli, Yoongi gibilerin çekemeyeceği kadar da pahalıydı. Bu yüzden ayık gelmişti teslimata ama alıcı hala ortalıklarda görünmüyordu.

Sıkıldığını belli eder gibi sırtını duvara vururken, belindeki silah güvende hissettiriyordu. Bu işi mahvetmek istemiyordu. Çünkü iş patlarsa mahvolan kendisi olurdu, bunu biliyordu.

Islık çalarak karanlık sokağı süzerken odak noktasına sarsak adımlarla yürüyen bir beden girmişti. Yerinde dikleşti ve gözlerini kısarak baktı yanına gelene kadar.

"Sinyale mi çıktın?"

Önce pürüzlü sesi duydu. Daha sonra da iyice dibine girmesiyle yüzünü gördü kadının.

"Hyunjung? Tanrım, bu ne hal? İğrenç görünüyorsun." Dedi saçları darmadağınık, üstü başı leş gibi görünen bedene iğrenerek bakıp.

Göz devirdi kadın. Kafası epey güzeldi, açıkça belli ediyordu kendini. Leş gibi alkol kokusunu daha yanına gelmeden alabilmişti Yoongi.

"Hey, bana bir bira alsana Yoongi." Diye mırıldandı karşısındaki adamı umursamadan. Hiç kendinde değildi belli ki.

"Adamım sen uçmuşsun. Tanrı aşkına şu haline bak, dümdüz olmuşsun." Dedi topuklu ayakkabılarının üstünde zar zor duran bedeni süzerek. Bacaklarındaki fileli çorap boydan boya yırtılmış, giydiği mini elbisesi bir tişört gibi ta karnına kadar çıkmış, iç çamaşırını gösteriyordu ama bu, onun umurunda değildi sanki. Arsız arsız bakıyordu Yoongi'nin suratına.

Birkaç adım daha yaklaşıp, dibine girdiğinde yüzünü buruşturarak geri çekilmek istedi Yoongi ama duvara yaslanmış, kaçacak yeri kalmamıştı.
"Lanet olsun, leş gibi kokuyorsun, çekil dibimden!"

"Hadi ama Yoongi." Dedi kadın küstah bir gülümsemeyle ve elini Yoongi'nin erkekliğine koyup okşayarak fısıldadı kulağına doğru. "Bana bir bira al, hadi bebeğim."

"Ov ov ov! Yavaş ol, dostum." Dedi Yoongi kocaman açtığı gözleriyle ve aletini okşayan eli itti fırlatır gibi. "Vay canına!" Güldü şaşkın bir şekilde. Hyunjung'u uzun zamandır tanır ve bilirdi, daha önce ona karşı böyle bir yaklaşımı olmadığı için oldukça şaşırmıştı Yoongi. "Siktir!"

Alt dudağını ısırdı Hyunjung. "Cebindeki ne, sikin mi kalktı, yoksa o kabarıklık mavi kristal mi?" Güldü arsız bir tavırla. "Marco'nun mu yoksa LS'in mi, hm? Hangisine çalışıyorsun?"

Kaşları çatıldı bu sözlerle. Mal sahibi, açık edilmek istese bu kuytu köşelerde değil, şehrin göbeğinde sattırırdı malını. Hyunjung gibi bir manyağa söyleyecek değildi Yoongi, canını seviyordu.
"Ne o, casusluk mu yapmaya başladın şimdi de? Sen hangisine çalışıyorsun?"

Gülerek başını iki yana salladı kadın, umursamaz görünüyordu. Casusluk yapacak bir halde değildi ama kıllanmıştı bir kere Yoongi.

"Biraz verir misin bana, hm? Ne istersen yaparım. Eğer beni istemezsen, yani kadınlardan hoşlanmıyorsan," Dedi ve göz kırptı.

"Bir oğlum var, çok tatlıdır."

Yoongi iğrenerek itti ayakta zor duran bedeni. "Seni kaltak. Mal almak için oğlunu mu siktiriyorsun, he?"

Ruin SopeUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum