4

231 60 31
                                    


Deri ceketinin yakalarını yukarı doğru kaldırmış ve yüzünün yarısını saklamış şekilde yürürken çıt çıkmıyordu ıssız sokakta. Yine de diken üstünde durmaktan ve gözlerini etrafta gezdirmekten alıkoyamıyordu kendisini.

Elindeki karton poşetle birlikte kendi eseri olan kırık çitlerin arasından geçip, verandadaki merdivenleri çıktığında, poşeti çöpe atmak ve atmamak arasında çok ince bir çizgide gidip geliyor, çocuğun gösterdiği inceliğe karşılık olarak küçük bir jest olduğu konusunda kendisine telkinlerde bulunuyordu.

Kapıyı çalma gereksinimi duymadan, yine kendi eseri olan kırık camdan kolunu içeri soktu ve kilidi çevirip, kapının açılmasını sağladı. Eve ilk adımını attığında, dışarıdaki tenini yakan soğuk bir nebze olsun azalmış olsa da içerinin havasızlığı, can yakan soğuktan kurtulduğu için  sevinmesine engel olmuştu. Aşırı boğuk bir hava ve bu boğukluğa eşlik eden tozlar, iyice nefes almasını güçleştiriyordu.

Kapıyı açık bırakarak gözlerini salonda ve salona bağlı olan açık kapılarda gezdirdi bir süre. Yine hiç ses yoktu, sanki yıllar önce terk edilmişti bu harabe ve içeride ölüm sessizliği vardı. Öylesine geliyormuş gibi hissetmeye başlamıştı artık. Dördüncü gelişiydi ve elle tutulur hiçbir şey kazanamamıştı Yoongi. Yoktu, yer yarılmıştı da içine girmişti sanki kadın.

Bir umut, belki bugün gelir diye düşündü. Pes etmek istemiyor, sonuna kadar gitmek istiyordu ama zamanı da git gide azalıyordu. Adam, parasını istiyordu. Sattığı mal öyle alelade bir mal değildi, öyle ki Marco'yu tahtından etmiş, %96 saflık oranına sahip kristaldi ve kadının, bu parayı ödeyemeyeceğini bile bile geliyordu Yoongi. Biliyordu ki kadını onlara teslim etse yine de affedilmeyecekti; mala sahip çıkamıyor olmak büyük bir suçtu.

Çaldırdığı malı hatırlıyordu; mavi renkte, küçük bir paketti. Muhtemelen daha uygun bir şeyler arayan ama yine de LS'in malından vazgeçemeyen birine gidecekti. Belki diyordu Yoongi malın maviliğinden dolayı saflığının daha az olduğunu düşünerek; belki biraz insaflı davranırlar da kendisini bırakıp kadının peşine düşerler.

Kendini kandırır gibi aklında kurduğu senaryolara keyifli bir şekilde güldü ve kapıyı kapattı yavaşça. Havanın soğuğu çenesini titretecek derecede olmasına rağmen kırık cam hiç de etki etmemişti leş harabenin içindeki mide bulandırıcı küf ve toz kokusuna. Hala her nefes alışında genzinin yandığını hissediyordu Yoongi.

Kapattığı kapının tiz gıcırtısı, bir anlık evdeki ölüm sessizliğini bozsa da saniyeler içinde tekrar sessizliğe gömülmüştü leş harabe. Yavaş adımlarla biraz daha ilerledi salona doğru, odaların açık kapılarda gezindi bakışları.

Bugün diğer günlerden farklı olarak akşama doğru gelmişti. Saat çok geç olmasa da kış ayının getirisi olan günlerin kısalmasıyla birlikte hava yavaştan kararmaya başlamıştı. Çocuk, koltuğunda değildi. Dikkatini çeken bir diğer şey ise evin, diğer gelişlerindeki kadar pis olmayışıydı. Yerler hala kirli ve tozlu, içerisi havasızdı ancak yere öylece atılmış ya da bırakılıp bir daha kaldırılmamış o çöpler yoktu. Yere fırlattığı abajur eski yerine koyulmuş, masa ve şifonyerin üzerindeki çöp ve gereksiz eşyalar kaldırılmıştı. Bu sözde temizliği yapanın dilsiz çocuk olduğu, acemiliği sayesinde direkt anlaşılıyordu.

Gülümsedi ister istemez. Bakışlarını çocuk odasının açık kapısından ayırmadan koltuğa doğru adımladı, yavaşça oturdu ve elinde tuttuğu poşeti önündeki sehpaya bıraktı. Televizyonun hala açık olması, kadının eve tekrar uğradığı ve faturaları ödediğini gösteriyordu. Ah onu bir eline geçirse neler yapacağını aklı hayali almıyordu.

Birkaç dakika yalnızca televizyonda oynayan reklamı izlese de en sonunda sıkılıp boğazını temizledi ve başını hafifçe arkaya doğru çevirdi.

Ruin SopeWhere stories live. Discover now