14. BÖLÜM: BİRA ve ADRES

En başından başla
                                    

Harika.

Gerçekten. Harika.

Muhtemelen söylediği şeyler yüzünden çoktan pişman olmuş bir daha benimle gerekmedikçe konuşmayacaktı. Öte yanda Tuna'da vardı tabi. Ne yaşarsak yaşayalım gözlerine her baktığımda anlamsız bir gerginlik etrafımızı saracaktı. Kendime en yakın gördüğüm üç kişiyi tek bir günde çok başarılı bir şekilde kaybetmiştim.

Bunu düşünmek boğazıma sert bir yumru oturtsada ağlamamak benim için her zaman çok kolay olmuştu.

"Ne olduğuna inanamayacaksın!" Yekta keyifle bağırarak Rüzgar'ın karşısına oturdu.

"Ne?" dedi normal davranmaya çalışır gibi gülümserken. Bu sırada poşetteki biralardan birini çekip dudaklarına götürmüştü.

"Kiraz jüriye son yemekleri olarak tuzlu bir suffle yedirdi." Kahkahalar tekrardan ortamı sararken herkesin aklına aynı anda yüzlerini buruşturan şefler gelmişti elbette. Ben bile bir anlığına cidden sırıtmıştım.

Rüzgar kocaman gözlerle önce diğerlerine sonra kısa bir anlığına bana baktı.

"Şef talihsizliği." Dedi omuz silkip gülmemek için dudaklarını ısırırken. Beni üzmek istemiyormuş gibiydi.

Ortadaki kovalardan midyelerimizi açmaya başlarken sadece bir şişe bira sonucunda daha iyi hissetmeye başlamıştım. Solumda oturan buz kütlesi, yani Tuna, sessizce geceyi izlerken onu kafaya takmamaya çalıştım. Beni anlardı. Yinede o zamana kadar umarım beni çok üzmezdi.

"Bilerek yaptım." Gevşekçe omuz silkerken Efsun uzandığı kayalıktan kalkıp ciddi miyim diye bana baktı. Bunu neden itiraf ettiğimi bile bilmiyordum.

"Neden?" Hepsinin sormak istediği soru hepsinden çok içen Kerem'in dudaklarından döküldü.

"Sanırım o kupaya ihtiyacım yoktu." dedim sadece. Bu sırada bir midyeyi daha ağzıma atmakla meşguldüm.

"Saçmalık." Efsun dehşetle mırıldandı. "Eski iş arkadaşının eleyip altın kupayı kazanmak..." Beğeni ile dudak büktü. "Yapman gereken buydu." Onay bekler gibi diğerlerine baktı. Yekta şişesini kaldırarak ona hak verdi.

"Sadece," Alt dudağımı dişledim. Limon tadı ile gülümsemekten kendimi alamadım. "Yaptım işte." Omuz silkip kafamı kaldırarak hepsinin yüzlerine baktım. 

Tuna gözucu ile bana bakarken kararsız gözüküyordu. Yekta, Kerem, Efsun ve Celal ise dört beş şişe biraya çoktan sarhoş olmuş ne konuştuğumuzu muhtemelen anlamadan bana bakıyorlardı. Rüzgar ise gecenin başından beri ilk kez gözlerimin içine baktı. Nefesim dudaklarımda takılırken yutkunabilmek adına şişeyi dudaklarıma tekrardan çıkardım. Bende böyle bir etkisi olduğundan bir haberdim.

Soğuk sıvı boğazımdan akıp geçerken rahatlamış bir şekilde soluklandım.

"Ah," Celal bir küfür savururken sallanarak ayaklandı. "Saat gece yarısını geçmiş." dediğinde kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Son konuşmam ile buraya gelmemiz arasındaki sürede Efsun o kadar çok flörtlerinden bahsetmişti ki zaman su gibi akıp geçmişti. Umursamazca bir midye daha açtım.

"Yarın iş başı." Dudaklarını şişeye bile değdirmeyen tek kişi Tuna'ydı. Ve yavaşça toparlanan arkadaşlarım aksine oturmaya devam ettiğimi görünce bana kırgın olmasına rağmen uyarırcasına konuşmuştu. Bu çakırkeyf kafam yüzünden gülümsememe sebep oldu. 

"Yeterince içmedim." Dedim üçüncü şişenin kapağını sivri bir taş ile açarken.

"Kiraz..." İkaz edici sesi tadımı gittikçe kaçırırken onu durduran Rüzgar olmuştu.

Yes CHEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin