My memories with you is unforgettable.

294 30 5
                                    

İlk başta söylemek istediğim birkaç şey var. Lumine'yi öldürecek olan şahısın kim olacağı hakkında düşünürken random birkaç OC oluşturmaya karar verdim, çünkü Genshin'de olan karakterlerden birini antagonist yapsam günahını alırım.. Şimdi OC'ler hakkında birkaç bilgi!

Adı: Nymeria
Vision: Cryo
Silah: Sword
Dış Görünüş: Beyaz saçlı mavi gözlü bir kadın. Dudağının sağ tarafında oldukça ilgi çeken bir yara var. Alnında kristal sembolü var. İçinde formal beyaz bir kıyafet ve üzerindede mavi bir ceket var. Devamı sizin hayal gücünüze bağlı :3
Desc: Liyue'de birkaç kere görülmüş bir gezgin. Kökeni bilinmiyor. Ağzının hemen yanındaki yarası insanları sürekli korkutmuştur. Ayrıca onun hakkında başka türlü dedikodular da vardır: Saçındaki aksesuarın kanatlarının hareket etmesi ve kaçmaya çalışması, alnındaki kristal sembolün hipnotize edebilmesi vb.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

-Lumine, Lumine! Uyan!!

-Uhh.. Günaydın Paimon :)

-ÇOK KÖTÜ HABERLERİM VAR!!

-Ne oldu??

-Hiçbir yemeğimiz kalmadı!

-Dışardan yiyelim o zaman.

-Moramız kalmadı ki!!!

-Ney???

-Zurna.... PARA YOK DIYOM YOK

-Childe'ye mi sorsak? Belki biraz para verir.

-Güzel fikir, hadi gidelim yoksa Paimoncuğun açlıktan ölecek ve birdaha göremeyeceksin...

-Hahaha, öyle deme Paimon. Bu maceramız biten kadar benimle olacaksın değil mi?

-Evet!

-Hadi gidelim o zaman

Böylece Liyue'ye doğru gitmeye başladık. Childe'yi bulabileceğimiz zannetmiyorum. Amaan olsun, Liyuedeki çoğu arkadaşım zengin zaten.

Sonunda Liyuedeyiz. Paimon Liyue Harbor'a ilk ayak bastığımız an yere yapıştı. "PAİMON İYİ MİSİN?!" diye hemen yanına yaklaştım. Baya yorgun ve açtı, ayrıca hava da sıcaktı. Hızlı olup yemek yemeliydi yoksa ölürdü.. Yakınlarda Xiangling de vardı ki bu halimizi gördü ve hemen yanımıza koştu. Durumu kısaca özetledim ve hemen cebinden bir biber çıkardı. Çıkarır çıkarmaz Paimon biberi yemişti bile. "Hey! Yani uyanıktın.." dedim sinirli bir şekilde. Paimon'un cevabı ise "Üzgünüm fakat bayılmasam açlığımın ciddiliğini anlamayacaktın. Paimon yok boyunca çok acı çekti.." oldu. Xiangling ise gözlerini kısıp "Ne demek istediğini anlıyorum.. Yemeksiz bir dakika bile cehennem gibi geçiyor değil mi?.." dedi ve bizi Wanmin Restorantı'na götürürken Paimon ile yemek hakkında konuşmaya devam etti. Ben ise düşüncelere dalmıştım. Yemeklerimiz ne ara bitti ki? Daha dün oldukça yeterliydi sanki.. Bunları düşünürken arkamdan bir yürüme sesi geldi. Takip mi ediliyordum? Eğer ediliyorsam şüphelerimde haklı olabilirim. Fakat kim niçin bunu yapar ki? Bu her kim ise bizi tehlikeye sokacağı belliydi. Kılıcımı hazırda tutsam iyi olacak. Bekle... Kılıcım!!??? Kılıcımın olmadığını farkettim. Ama nasıl?? Sürekli kılıcımı benimle tutarım. Bu her kim ise ağzımıza sıçacak belli ki. "Xiangling, birazdan gelirim!" dedim ve mutfaktan bir bıçak alıp sesi duyduğum tarafa doğru gittim. Ve kendimi bir ormanda buldum. Bu orman her zaman burada var mıydı ki? Gittikçe sesleri tekrardan duymaya başladım. Yürüme sesleri, koşma sesleri.. Benimle senkronize olmuştu. Koşarsam koşuyor, yürürsem yürüyordu. Onu yakalamam pek mümkün değildi sanki. Benden çok uzaktaydı. ve aramızdaki mesafe eminim ki bir milim bile artmıyordu. Fakat pes etmek için çok geçti. 10'a kadar saydıktan sonra tüm gücümle koşmaya başladım.. Fakat o da koşuyordu. Peki o zaman geriye doğru koşarsam? Ormanda görmesi zor olabilir ama onu şehire doğru çekersem kolayca görebilirim diye düşündüm. Arkamı döndüm ve aniden boynumda soğuk bir el hissettim.. Tek dokunuşu ile tüm vücudum dondu. Dünyadan kopmuş gibi hissettim. Aether'i kaybettiğim gün gözüme canlandı. Hissettiğim acı ve hüzün ile gözlerim kapanmaya başladı, soğuk bedenim yere yığıldı. Bayılmadan önce tek hatırladıklarım bunlardı.

Uyandığım zaman tamamen farklı bir yerdeydim. Önceki orman yoktu. Wangshu Inn yakınlarında nefes nefese buldum kendimi. Konuşamıyordum, hareket edemiyordum. Vücudum hâla buz gibiydi. Yanımda iki tanıdık kişi tartışıyordu.

-Ughh, kızı yakacaksın!

-Ne yapmamı bekliyorsun???? Hem yaksam da beleş müşteri olur.

- Hu Tao kelleni alacağım. (Xiao mızrağını çıkarır.)

-Eek! Şakaydı!!

-Ben onunla ilgileceneğim. Senin canın cehenneme.

-İyi be, yemedik Lumineciğini.

Uyandığım vakit ilk gördüğüm şey Xiao ve Hu Tao'nun beni ısıtma çabasıydı. Gerçekten buz gibiydim.

-Ha, uyandın mı sonunda? Burada kal, çabucak ısınırsın.

Teşekkürler demek istedim fakat hiçbir şey yapamıyordum. Hemen olanlar hakkında düşünmeye başladım. O sırada aklımda birkaç cümle belirdi. "O aptal Adeptus.." "Hahhh?? Ölmedi mi daha!?" "Özgüvensiz götünü çek de görelim" "Üşüyorum..". Bunlar da nereden çıktı? Hiçbir şey hatırlamamama rağmen sanki duymuş gibiydim. O ormanı hayatımda hiç görmedim, ama görmüş gibiydim.. Bunlar tesadüf olamazdı.

-Xiao.

-Ha, ne?

-Bay bay.

Xiao daha tepki veremeden onu bıçaklamaya başladım. Tabii ki gerçek Xiao değildi. Bunlar gerçek değil. Hiçbirşey. Duyduklarım gerçek değildi.

-Neredeyim ben?!

-Ünlü Gezgin'den beklenildiği gibi..

Bir yetişkin kadın sesi.

-Ne istiyorsun benden?

-Ölmeni.

Tekrardan soğuk vücudumu ele geçirmeye başladı. "Paimon! Xiangling! Birisi! Yardım edin!!" Ne kadar yardım çağırsam da hiçbir ses yoktu. Buz gibiydi.. Derim çatlıyordu. Acıkmıştım. Aniden sesim kesildi. Gözlerim karardı. Gözyaşlarım buza döndü. Çok yanlızdım.

4 days and 7 hours // lumine angstWhere stories live. Discover now