2.10✴ Ruhumun Diğer Yarısı

En başından başla
                                    

Arya arkasındaki ağaca yaslanırken sokak lambasının ışığında, rüzgarda dalgalanan dallarıyla bakımsız gülün yere bıraktığı gölgeleri izliyordu. Eski evlerinin bahçesinden içeri gireli sadece birkaç dakika olmuştu. Evin dış kapısına geleli ise çok daha fazla.

Dakikalarca içeri girmek için cesaretini toplamaya çalışmıştı çünkü burası öylesine bir yer değildi. Burası en son evin diyebildiği ve öldüğü yerdi. İki kavramın bir arada olması ise oldukça tezattı. Burada yaşamıştı, bu bahçede koşup oynamıştı; babası şu an ışığı yanmayan ikinci kattaki odasında ona kardeşin için gitmelisin demişti. O da gitmişti, tam da o gül fidanının olduğu yerde ölmüş ve Diyar'la tanışmıştı.

Tarikatla da...

Orada hayatı bir cehenneme dönmüştü işte. Keşke Diyar'dan hiç çıkamasaydım, keşke sonsuza kadar bir gölge olarak kalsaydım demişti. İşkence görmüştü, bu bir eğitimdi güya. Eğitilmişti de, güçlü olmuştu ama işkenceden değildi. Bir gün ona ve diğer çocuklara yapılan işkencelere karşı onu eğittiğini söyleyen insanlardan intikam almak için güçlenmişti. Her şeye işte bu yüzden direnmişti.

Tüm acılara, tacizlere, çok daha beterlerine...

Şimdi ise yenilmiş hissediyordu. Tam da mezarına bakarken, başladığı yere geri dönmüştü. Elinde ise koca bir hiç vardı. Ve kulaklarında kardeşinin son sözleri...

Bundan sonra sadece mezarına gelirim.

Bunun ona verilen bir mesaj mı, yoksa gerçek bir veda mı olduğunu bilmiyordu. Buraya neden geldiğini de... Muhtemelen ilki olmasını umut ediyordu. Kardeşiyle küçükken de böyle kelime oyunları oynarlardı. O yüzden onu her şeyin başladığı yerde bekliyordu. Arven gelip onu bulsun diye bekliyordu.

Yavaşça ayağa kalktı. Yer yer dalları kurumuş gül fidanına doğru ilerledi. Gülleri hep çok sevmişti. Arven o yüzden onun mezarına bir gül fidanı dikmek istemişti şüphesiz. Gül kokusu da bundan geliyordu. Kardeşi Arya'yı hiç unutmamıştı. Arya da onu...

Fidanın hala hayat bulunan bir dalına dokunurken gülümsüyordu ama gülümsemesi yavaşça soldu. Ya Arven gerçekten gitmesini istemişse, ya söylediklerinde bir mesaj falan yoksa... O zaman ne yapacaktı? Kardeşini tekrar bulmuşken bir daha kaybetmeye dayanabilir miydi?

Parmak ucunda hissettiği acıyla elini geri çekti ve dikenin yaraladığı parmağından toprağa düşen damlaya baktı. Asil Kan, diye düşündü. Lanetli Kan...

Mezarının üzerinde artık kanı da vardı. Bu onu güldürdü. Hatta bir süre sonra gülüşleri kahkahaya dönüştü. Sonra da şiddetli gözyaşlarına...

"Lanet olsun!" diye haykırdı. Eski evleri boştu, içinde artık kimse yaşamıyordu ama etrafta sesini duyan birileri olabilirdi. Buna rağmen umursamadan ağlamaya ve bağırmaya devam etti. "Lanet olsun! Anne!"

Gölgeler birden üzerinde belirdi. Yavaşça üzerinde dönmeye başladılar. Köleleri...

"Anne!" dedi yine ağlayarak. Bir gölge yavaşça yanına süzüldü. Annesinin gölgesiydi o, biliyordu ama artık yüzü, bedeni, hiçbir ayrıntısı kalmamıştı. İlk günlerde onu görebilmesi bile onun için bir lütuftu. Konuşmuştu bile onunla. Teninde buz yanıkları bırakacağını bile bile sarılmıştı sıkıca. Arya onun ruhunu aldığı için özür dilememişti ama zaten annesi de anlamış gibiydi. Sorun değil, demişti. Sorun değil Arya'm. Benim güzel kızım, seni tekrar görmek bile ölüm için güzel bir sebep.

Arya buna da ağlamıştı. Deli gibi ağlamıştı. Annesi ona acı verdiğini anlayıp ellerini üzerinden çekmek istediğinde bile izin vermemişti, onu içine sokmak istercesine sarmalamıştı. Özlemini biraz da olsa gidermek istemişti. Tekrar annesini kollarında huzurlu hissetmek istemişti. Çok garipti belki ama Arya çektiği acıya rağmen yıllar sonra ilk defa o güveni de hissetmişti.

REVOLVERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin