• 2

306 35 27
                                    

Dünyada çekilebilecek en klişe sahneler benim başıma gelirdi zaten.

Eve geç geldiğim ve ilk defa o yorgunlukla baş başa kaldığım için sabah uyanamamış, okula geç kalmıştım. Otobüsten aceleyle atlamamla birlikte sol taraftan koşarak geldiğini görmediğim bedene çarpmam da bir olmuştu.

İkimiz de düştüğümüz yerden kalkmaya çalışırken "Özür dilerim, özür dilerim," diye mırıldanıyordum. Sonunda kafamı kaldırıp bakabildiğim bir gece önce tanıştığım Seungmin'e denk gelmem beni şaşırtmıştı.

Seungmin gülerek ayağa kalktı. "İkimizin de geç kalması tahmin edilebilirdi." diyerek gülerken bir elini de bana uzatmıştı.

Eline uzanmadan ayaklandım. "Az önceki tempomuzla koşarsak çok da fazla azar işitmeyeceğimizi umuyorum."

Seungmin hafifçe gülümsedi ve, "Bir, iki, üç!" diyerek saydı. O lafı biter bitmez fırlarken benim önce bu sevimli hareketini sindirebilmem gerekmişti.

Müdür yardımcısından azarımızı yedikten sonra sınıflarımıza dağılmıştık. Seungmin'e sınıfını sormayı unuttuğumu yeni fark ediyordum ancak onun da benimkini öğrenmek istememesi bununla çok ilgilenmediğini gösterirdi. İsteseydi kendisi de söyleyebilirdi. Belki gerçekten okul şartları içinde benimle çok konuşmak istemiyordu. Herhangi bir insan bir anda içini döktüğü yabancıdan soğuyabilirdi ve belki bu Seungmin'in de başına gelecekti. Bu yüzden ne kadar az bilgi, ne kadar az karşılaşma olursa o kadar iyi olurdu.

Öğle teneffüsünde bahçede onu tekrar gördüm.

Yanındaki Chan dediği çocuk olmalıydı. Bir bankta, Chan'ın kolunun altında oturmuş ve ellerini beline sarmışken oldukça samimi görünüyordu. Birkaç saniye onları süzmek için beklediğimde omzumda kendime getirici dokunuşu hissettim.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu Changbin dikkatle yüzüme bakarken. Başımı iki yana salladım.

"Dalmışım da."

"Kaçta uyudun sen?" derken düzgün bir cevap vermezsem kafama elini geçireceğini belli eder gibi bakıyordu.

"Saati hatırlamıyorum ama yine de dört beş saati vardır desem?" diye sorarcasına konuştuğumda yalan söylediğimi anlayarak klasik hareketini gerçekleştirdi.

Changbin hakkında bilmeniz gereken bir şey var. Mükemmel bir arkadaş olmasına karşın eli çok ağırdır.

"Uyku düzenine dikkat edeceksin, Minho. Yemin ederim seninle bir daha konuşmam."

Can sıkkınlığıyla başımı salladım. Şu zamana dek dediği her şeyi yapmıştı.

"Peki şimdi kimi kesiyoruz?" diyerek başka bir konuya geçtiğinde yürümeye devam ettim.

"Bilmem ki." Göz ucuyla Seungmin'e baktığımda Chan'ın Seungmin'in saçlarını okşadığını ve Seungmin'in ise ona kocaman bir gülümseme sunduğunu gördüm.

"Şuradaki kız kaçıncı sınıftır? İlk dönemlerdense konuşmak istemiyorum ama sanki bir alt dönemden birkaç kişiyle görmüştüm onu."

Changbin'in işaret ettiği kızı aradım. Bulabildiğimde, "Bizim takımdaki Jeongin'in kardeşi o," diye cevap verdim. "Çok küçük, hiç sana göre biri değil ayrıca."

"Zaten ben kimi seçsem bana göre olmadığını söylüyorsun. Gizliden bana düşüyorsun da haberim mi yok?"

Dediğine gülerken bir anlığına bakışlarım tekrar Seungmin'e kaydı ve bu sefer Chan'ın yanağını öpüşünü yakaladım. Dudaklarım kaskatı kesildi.

Beni kesinlikle ilgilendirmezdi ve bir saat bile konuşmadığımız bir çocuğun hayatıyla ilgilenecek biri de değildim zaten ancak yine de dün gece onu boş bir sokakta iç çeke çeke ağlatan bir çocukla ne kadar iyi birisi olursa olsun böyle hemen affedici davranışlar sergilemesi mantıklı gelmiyordu. Aralarında ne geçtiğini de bilemezdim elbette, bu yüzden daha tarafsız bir tepki vermem gerekiyordu. Hem bir kez daha söylüyordum, beni asla ilgilendirmezdi.

Changbin elini yüzümün önünde salladı. "Minho? Yoksa cidden aşık mı oldun bana?"

"Hayır," diye mırıldandım. "Aşık olsam çok saçma olurdu."

Changbin sorusunu ciddiye alıp cevaplamama şaşırmış gibi ağzı açık bana bakarken "Sınıfa çıkalım, hadi." diyerek ayağa kalktım. Bir şey sormadı, sorsaydı ne diyeceğimi bilemezdim de.

(ó㉨ò)

25.10

Treat You Better ;; 2MinWhere stories live. Discover now