that baby?

9.7K 588 167
                                    

Burnumu huzur kokan minik bebeğimin boğumlu boynundan zorla ayırdım ve onu kucağıma güzelce yerleştirerek yürümeye başladım. Başını boyun girintime gömmüş, minik kollarını güçsüzce boynuma koymuş uykusuna devam ediyordu. Günün bu saatlerinde -öğleleri- uyurdu, akşam olduğu zaman uyanır enerjik bir canavara dönüşürdü. Dokuz aylık, sadece emekleyebilen bir bebek olmasına rağmen yerinde duramazdı.

Evden çıkıp kapıyı arkamızdan kapattım ve kilitledim. Hava her zamanki gibi esiyordu ve Lily'i sıkı giydirdiğim için rahatladım. Londra'da özellikle bu zamanlarda güneş görmek çok zordu. Meleğimin üşütüp hasta olmasını istemezdim, zaten tek başıma onu büyütmek zordu. Hasta olsaydı ne yapacaktım?

Caddede yavaş yavaş yürümeye başladım. Çocukluk arkadaşım olan Amy'e gidecektik. Amy bana en yakın olan arkadaşımdı. Ailelerimiz arkadaştı ama biz Avusturalya'da, onlar İngiltere'de yaşadığı için ancak tatillerde görüşebilirdik. Yine de tatil olmadığı zamanlar telefon ve sosyal ağ aracılığıyla bağımızı asla kesmezdik.

Bir buçuk yıl öncesine kadar hala Avusturalya'da yaşıyordum. Annem küçük bir pastanesi olan, kendi halinde bir kadındı. Babamla ayrılmışlardı ama sürekli benim için görüşürlerdi. Babam her ne kadar ben-harika-babayım imajında olsa da değildi. Annem ben daha çok küçükken aldatıldığını öğrenmişti ki Tanrı bilir bundan öncede kaç tane vardı. Ayrıldıktan sonra sürekli anneme kendini affettirmeye ve benim yanımda olmaya çalıştı. Tatillere beraber çıkardık. Okulumla ilgilenirdi ve bundan daha sıkıcı bir şey olamazdı.

Sessiz, kendi halinde bir kızdım. Annem gibiydim. Pekala, sanırım masumluğum hep birlikte gittiğimiz bir tatilde benden alınmıştı.

Bu kez Amy'nin babasının İngiltere'de ayarladığı bir yere gitmiştik. Sessiz, sakin bir tatil kasabasıydı. Biz her zamanki gibi Amy'le kafamıza göre takılırdık. Birlikte sahile gider, akşamları birlikte gezerdik. Gidişimizin üçüncü gecesi ikimiz sahile indik. Sahilde gençler toplanmış, içki içiyorlardı ve çalan müzikle eğleniyorlardı. Bizde bir şeyler içip eğlenmeye başladık, tabii ki içki içmiyordum. O sırada platform gibi yapılan yere dört çocuk çıktı ve benim kalbim sarışın olanı gördüğünde atmayı reddetti.

Serserilerden nefret ederdim ve yırtık giyinimiyle, dudağındaki piercingiyle tam bir serseri gibi duruyordu. Önemli değildi, sanırım okyanusu andıran gözlerine tutulmuştum.

O gece bir şekilde tanıştık, ve bu tatilin sonuna kadar devam etti. Ben aptal gibi gardımı indirmiş, ilk kez onunla olmuştum. Amy'de Ashton isimli o baterici çocuklaydı ve en azından sonları bizim gibi olmamıştı. Hala birlikteydiler.

Bizim gitmemize dört gün kala, onların gitme zamanı gelmişti. Luke gitmeden önce dudağıma son öpücüğünü bırakmış ve arayacağını söylemişti. Pekala, asıl canımı acıtan şey aramamasıydı.

Dört gün sonra Amy'ler İngiltere'ye, bizse Avusturalya'ya dönmüştük. Sadece bir kaç hafta sonra yirmi bir yaşında yalnız bir anne olacağımı öğrendiğimde, annem ilk kez bana hayal kırıklığı içerisinde bakmış, bir daha da asla yüzüme bakmamıştı. Babamsa delirmiş, benim onların kızı olmadığımı söylemişti. Çalışarak kazandığım parayla Londra'ya gidip, hamileliğimi Amy ve ailesi sayesinde atlatmıştım. Babası benim amcam gibiydi ve ne kadar kızsa da bana sahip çıkmış, bebeğimle yaşayabileceğim küçük bir ev ayarlamıştı. Onlara minnettardım.

Düşüncelerimi sonunda kenara bıraktığımda Amy'nin kapısının önündeydim. Zile bastıktan bir kaç saniye sonra kapı hızla açıldı ve Amy bizi kocaman gülümsemesiyle karşıladı.

"Hoşgeldi- Ah, yine mi uyuyor benim minik meleğim?" diyerek kucağımdan Lily'i yavaşça aldığında gülümseyerek başımı salladım ve içeriye geçtim. Amy'nin ailesi iş gezisine çıkmıştı ve Amy tek kalmaktan nefret ederdi. Birkaç hafta onunla kalacaktık.

Yukarıya çıkıp Lily'i yatırdı ve yanıma geldi. Sarıldıktan sonra oturup sohbet etmeye başladık.

Akşam yemeğinden sonra Amy uzun bir telefon görüşmesi yaptı. Bu sırada bende oturma odasında yerde oturmuş, bez topuyla oynayan Lily'i izliyordum. Topu bana fırlatıyor, ardından bezli poposunu sallayarak emeklemeye başlayıp yanıma geliyordu. Bense kahkahalarla kucaklayıp bir güzel ısırıyordum. Sarı, bukleli saçlarını önünden çekip başına kocaman bir öpücük bıraktım. Hızla başını sallayıp saçlarını önüne getirdi.

"Saçlarını çok mu seviyor benim prensesim?" diyerek kendime çektim ve bacağıma oturttum. Topunu alamamasının verdiği huysuzlukla yüzünü buruşturdu. "Al bakalım, al," deyip topunu eline bıraktım. Hızla ağzına götürdü ve topu ısırdı. "Bebeğim! Isırılmaz o," dediğim sırada kapının çaldığını duymamızla ikimizde o tarafa döndük. Kalkacağım sırada Amy yukardan koşarak indi ve kapıyı açtı. İçeriye gireni ilk başta göremesemde, sonradan gördüğüm kıvırcık, bandanalı saçlar beni olduğum yere sabitlemişti.

Bakışlarım Amy'i bulduğunda onunda dehşete uğramış şekilde baktığını gördüm. Ashton'ın geldiğini bilmiyor olmalıydı, ve şimdi de ben ne yapacağımı bilmiyordum.

Amy'e uzun uzun sarıldıktan sonra bakışları beni buldu ve kocaman gülümsedi. "Leah! Hey!"diye bağırdıktan sonra hızla yanımıza yaklaşmaya başladı. Yanımda kıpırdanan Lily'e gözümün ucuyla baktığımda topunu ağzına sokmuş, Ashton'a meraklı mavi gözlerini dikmişti.

"Hey.. Ashton," derken yavaşça kalktım ve sarıldım. Ayrıldıktan sonra bakışları yerde hala oturan Lily'e kaydığında gülümsemedi daha da büyüdü ve eğilip kucağına aldı.

"Kim bu prenses? Yoksa kardeşin mi oldu?!" derken yutkundum ve ne yalan söyleyebilirim diye düşündüm. Kardeşim oldu desem çok mu garip olurdu? Pekala, annem ve babamın ayrı olduğunu söylediğimi hatırlıyordum. "Leah?" diye tekrarladığında hala cevap vermediğimi farkedip yardım ister gibi Amy'e baktım. Yanımızdaydı ve derin bir nefes alıp Ashton'a baktı. Öyle baktı ki, zaten Ashton'ın anlamaması imkansız olurdu.

Bir kaç saniye sonra Ashton'ın kucağındaki Lily'e şaşkınca baktığını gördüm. "Aman.. Tanrım."

Pekala, işte anlamıştı.

××××

Sanırım bu bölüm içime sinmedi -_-

little penguin ╬ hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin