my little penguin

12.1K 583 83
                                    

Hissettiğim acı tüm kemiklerimin tek tek kırılmasıyla eş değerdi. Atabildiğim en yüksek çığlığı attım. Acım dinmiyor, her saniye artıyordu. Avucumun içine aldığım sert çarşafı imkanı varmışçasına daha çok sıktım. Vücudumun acısı ayrı, avucumun içindeki çarşaf ayrıydı. Bebeğim vücudumu, doğumda çocuğumun babasının eli yerine sıktığım çarşaf kalbimi acıtıyordu.

Doktorun uğraşları, hemşirenin söylemesi üzerine acı dolu çığlıklarımın arasında bebeğimi dışarıya, bu lanet dünyaya itmeye çalışmam vücudumu öldürmek üzereydi. Enerjim bitmişti. Ikınmak için bile halim kalmamıştı. Daha ne kadar çabalamam gerektiğini bilmiyordum. Fakat minik bebeğimin artık bedenimi terketmesi gerekiyordu.

"Hadi, Leah, bir kez daha. Az kaldı tatlım," diyen yaşlı hemşire üzerine tekrar ıkındım ve bu bir diğer çığlığı beraberinde getirdi. Terime karışmış gözyaşlarım süzülürken yandaki bir diğer hemşire elindeki bezle yüzümü sildi.

"İşte geliyor," diyen doktorun sesini neredeyse hayali şekilde duymuştum. Acımın herhangi bir tarifi yoktu. Sonsuz gibi gelen zaman aslında bir saat bile değildi. Tanrı'ya şükür ki, yalnızken olmamıştı bu. Zaten kocaman olan karnımla kimseyi arayamazdım bile. Evimde öylece yığılır kalırdım, bu hem benim hem bebeğimin sonu olurdu. Kendim umurumda değildi. Bir değerim yoktu. Fakat bebeğim dünyadaki her şeyden önce gelirdi. Onun bana ihtiyacı vardı. Büyüyüp, kendi ayakları üzerinde durması için bana ihtiyacı vardı. Onun iyiliği için bende iyi olmak zorundaydım.

"Bebeğin birazdan kucağında olacak, hadi sık dişini hayatım," dedikten sonra bana destek verici şekilde gülümsedi yaşlı hemşire. Başımı salladım ve gözlerimi kapatıp acıyla bir kez daha ıkındım. Artık miniğimi kucağımda istiyordum. Yaşadığım tüm acıların, içinde bulunduğum tüm ayrılıkların kederini götürecekti. Onun kokusunu her içime çektiğimde babasının cennet kokusunu duyacaktım. O yanımda olmasa bile ikimizin parçası olan o minik şey yaralarıma ilaç olacaktı.

Artık hissettiğime dayanamayıp hıçkırıklarım şiddetlendiğinde neredeyse kendimi tamamen bırakacaktım. Fakat duyduğum o masum, can alıcı ağlama sesi içime işledi. Bir anda kulaklarıma dolmuştu minik kızımın sesi.

Bir ses nasıl bir insan için tüm dünyayı ifade edebilirdi? Nasıl senin hücrelerini taşıyan bir insan hayata gelip, sadece ağlamasıyla kendine bağlayabilirdi? Tüm acılara, aylarca geçen uykusuz, rahatsız gecelere neden olan minicik bir şey nasıl Tanrı'nın sana verdiği en büyük hediye, düşmüş bir melek olabilirdi? Onca şeye yol açan minik bir melek sende nasıl sonsuz bir sevgi uyandırabilirdi?

Upuzun gelen bir kaç dakikadan sonra yaşlı hemşire havluya sardığı minicik bedenle yanıma yaklaştı. Onu kollarıma aldığımda hala ağlıyordu. O buruşturduğu minik yüzüyle öylesine güzel duruyordu ki ilk andan itibaren hayatımın her anı, her saniyesi, her dakikası ona adanmıştı.

Burnumu boynuna sürttükten sonra, onu kucağımdan almalarından bir kaç saniye önce kulağına mırıldandım.

"Hayatıma hoşgeldin minik penguenim."


xxxx


medya kfjskfghdkgkjdfhkjgd

little penguin ╬ hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin