"Günaydın." Ona selam vermekten sonraki ilk görevimi yerine getirerek omzunda asılı duran çantayı aldım. Bu nasıl olmuştu bilmiyorum, otomatik gelişmişti belki de. Baekhyun'u çantasıyla gördüğüm her seferinde çantasını alıyor o da en ufak bir reddedişte bulunmadan kitaplarını bana emanet ediyordu.

"Saçlarını niye kurutmadın? Üşüteceksin." Evden çıkmadan önce son bir kararsızlıkla kulaklarımı kapatmak için taktığım bereyi çıkartıp başına takmaya çalıştım ama beni anında geri çevirdi ve kafasını uzaklaştırdı.

"Bereyle korkunç görünüyorum. Aklından bile geçirme."

"Korkunç görünmene imkan yok, biliyorsun değil mi?"

"Sana yakışmıştı." Bereyi elimden alıp parmak uçlarına yükseldi ve beremi taktı. Ona yardımcı olmak için eğildiğim sırada yine o his aramıza girip bizi soğuyan havaya rağmen yaktı.

Saçlarımdaki gözleri gözlerime oradan da dudaklarıma kaydı. Koyu gözlerinden sonra dudaklarına odaklanmak benim için hiç sorun olmadı. Onu burada öylece öpebilirdim. O da beni öpebilirdi. Ama birlikte vardığımız bir anlaşma vardı. Anlaşma gereği Baekhyun kendini ilk çeken oldu. Bana göre dayanma gücü daha fazla olmalıydı. Yoksa ben anlaşma falan dinleyebileceğimi düşünmüyordum.

"Bari kapüşonunu geçir." Omuzlarına inmiş mavi kapüşonu ile başını kapatıp iplerini sıktım. Dünyanın en tatlı görüntüsü ile göz göze gelirken gülümsedim. Az önce onu nasıl deli gibi öpmek istediysem şimdi de kollarımı bedenine sarıp tüm gücümle ona sarılmak istedim.

Sadece alnına düşen ıslak saçlarını karıştırdım usulca. Kısa bir temas da olsa gözlerini kapatması ve dudaklarının mutlulukla kıvrılması görülmeye kesinlikle değerdi. Yeni başladığımız şeyde çok fazla temas vardı.

"Bu sefer hangi tosttan alacaksın?" Başka biriyle olsam tost yemekten sıkıldım diye şikayet edebilirdim ancak Baekhyun'la birlikteyken her şey dünyanın en güzel şeyi haline geldiği için kantinden beslenmekte herhangi bir sorun görmüyordum. Ayrıca Baekhyun fazlasıyla seviyordu.

"Bursum yattı bugün. O yüzden aşağıdaki kafeye gidip sandviç alalım mı? Kaç gündür canım çekiyordu." Yine para konusu açıldığı için dışarıya belli edemesem de içimden gözlerimi devirmiştim. Baekhyun gerçekten yanında kimin olduğunu bilmiyor ve dahası öğrenmek de istemiyordu.

Sırf birlikte vakit geçirebilelim diye onun okuluna onun için gittiğimden dolayı okul sınırları içinde bana hiçbir şey ödetmiyordu ve bu biraz...

Anlarsınız ya, zenginlik damarıma dokunuyordu.

"Yemek istediğin şeyi bana niye söylemedin? Ben alırdım." En ufak bir şey demeyip yürümeye devam ettiği için alınmıştım. "Baekhyun zengin olduğuma ne zaman inanacaksın?"

Gülerek koluma girmesi beni rahatlatmıyordu çünkü dalga geçtiğini biliyordum. "İnanmadığımı nereden çıkardın?" Ben de zenginim. Sadece ailemin gönderdiği parayı harcamak yerine biriktirmeye çalışıyorum. Sen de ben gibi paranı harcamak yerine tasarruf yapmalısın." Bu konuda Baekhyun'un inadını kıramayacağımı fark edip sessiz kalmaktan yana kullandım hakkımı.

Baekhyun'un durumu iyiydi. Birikim yaptığını, ayaklarının üzerinde durmaya çalıştığını elbette biliyordum. Fakat onun bilmediği şey benim kendi adıma kayıtlı binalarımın ve arabalarımın olmasıydı. Benim tasarrufa ihtiyacım yoktu.

"Yine de söz vermiştin, ders çalıştıktan sonra seni yemeğe götürüyorum. Unutmadın umarım." Onu yavaştan Park Chanyeol'ün dünyasına dahil etmek istiyordum.

"Unutmadım. O yüzden bir an önce gidip konuları yetiştirmeye çalışalım. Yoksa hiçbir yere gelmem."

"İçimden bir ses gelmezsen zorla götürürüm diyor." İçimdeki ses daha neler söylüyordu ama sessiz kalmayı tercih etmek şu anlık daha mantıklı bir hareketti.

Before AllWhere stories live. Discover now