Beş Okulu, özel güçleri olan gençleri tam on altı yaşlarına bastıklarında onları eğitmek üzere okula kabul etmektedir. Ancak bu okula girmek öyle kolay olmayacaktır.
Özel güçlere sahip bu gençlerin her biri teste girecek ve güçlerine uygun kategori...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
➰
Ertesi gün erkenden uyandım. Panik atağım, o hale gelmemi sağlayan esas nedeni kapatmaya yetmişti. Gece boyu düşüncelerim susmazken, Afra uzun zamandır içinde tuttuklarını anlatmayı sürdürmüştü ve onun bozuk olan morali, bendeki garipliği fark etmesini önlemişti. Bir ara neden durgunlaştığımı merak etse de bunun üzerinde durmadığı için şanslı sayılırdım.
Ne diyecektim?
Aradığımız katil Pamir olabilir, belki Semih'i de Aslı'yı da o öldürmüştür.
Başka birçok ihtimal daha kurcalıyordu aklımı. Örneğin, katil belki de Deniz'di ve ileride bu ortaya çıkacak, Pamir de sırf bu nedenden Deniz'i öldürmek isteyecekti. Ya da Deniz, Pamir'in katil olduğunu ispat edecek korkunç bir oyun daha oynayacak ve Pamir bu yüzden Deniz'den kurtularak cinayetlerine devam edecekti. Belki de bir Aslan olamadığı için yapıyordu bunları. Başta Karam olmak üzere Aslanlara mensup herkesi kıskanıyordu ve Ağaçlara yaptıklarının sorumluluğunu Aslanlara yükleyerek olayların içinden sıyrılıyordu. Ve belki de Karam'a olan tüm öfkesi bu sebeptendi.
Nasıl emin olacaktım?
Kendime bir taraf seçmişken, seçtiğim tarafın masum olup olmadığını nasıl karar verecektim?
''Günaydın Çaylak.''
Tezgâhın üzerinden kahve fincanımı alırken ellerim titredi. Bu sesin sahibini tanıyordum.
''Senin burada ne işin var? Buraya girmen yasak!''
''Biliyorum. Bu yüzden kısa keseceğim.''
Karam, yüzündeki tüm karanlık ve gizemle bana doğru yaklaşırken sırtımı tezgâha dayadım ve ellerimi arkamda birleştirdim. Fazla uzağımda olmayan bir noktada durdu. Alnını kaşıdı ve tek gözünü kırparak ''Bu saatte uyanmak bana göre değil.'' diye söylendi önce. ''Ama seni yalnız yakalamalıydım.''
''Uyanık olacağımı nereden biliyordun?''
Alaycı tavrı yüzünde can buldu. Gülümsemesini gizlemiyor oluşuna rağmen, sanki sahiden gülmek için değil de karşısındakini aşağılamak ya da küçümsemek için kullanıyordu bu mimiğini.
''Hala nerede olduğunun farkında değilsin, değil mi Çaylak? Unutuyorsan hatırlatayım. Burada geleceği istediği an görebilen birçok öğrenci var.''
''Ne istiyorsun?''
Ondan korkuyordum. Onu tanımıyordum ve hakkında söylenenler, ona güvenmek için hiçbir sebebim olmadığını fısıldayıp duruyordu kulağıma.