3.Bölüm: Çiftçi

56 2 0
                                    

Arnold itiraf etmeliydi ki Pelikan Kasabası'nda her şey acayip pahalıydı! Biran önce para kazanmaya başlasa iyi olacaktı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Arnold itiraf etmeliydi ki Pelikan Kasabası'nda her şey acayip pahalıydı! Biran önce para kazanmaya başlasa iyi olacaktı. Evden çıktığı sırada yağmur yağıyordu. Sabah altı gibi henüz tanışamadığı çiftçiyi aramaya gitti. Durağın yanındaki çitlerle çevrili o arazide yaşıyor olmalıydı.

Yere döşenmiş güzel tahta kaplamaları takip etti. Onu koca bir tarla karşıladı. Iki koca ahır,iki büyük kümes ve  koca koca meşe ağaçları. Meşe ve çam ağaçlarına tutturulmuş birçok akıtaç vardı. Kovalara yavaş yavaş öz akıyordu. Arnold çiftliğin bu düzenine inanamamıştı.

Etrafına bakındığı sırada koca dört tarladaki olmuş mahsulleri toplayan biri olduğunu fark etti. Mor bir şapka ve siyah bir yağmurluk giyen adamı fark ettiğinde Arnold heyecanla ileri atıldı.

"Günaydın, çiftçi ile görüşmek istiyordum da," dedi içtenlikle adamı selamlayıp. Adam ayağa kalktı ve yanındaki koca sepeti havaya kaldırdı.

"Ha? Sai'den bahsediyor olmalısın." Lafını bitiremeden arkalarında kalan ahşap evin kapısı açıldı. Kahverengi saçlı bir kadın acele ile şapkasını kafasına geçirirken bir andan da çantasını sırtına geçirmeye çalışıyordu.

"Sebastian, neden yağmurun altındasın? Hem bu gürültü de ne?" Arnold ne gürültüsü? diye düşündü. Evin içinden bu yağmurda ikisinin sesini nasıl duyabilmişti ki? Sebastian ona gülümsedi.

"Sana da günaydın. Endişelenmene gerek yok. Bilirsin birazcık yağmuru dert etmem. Sadece bahçeyi biraz toparladım. Ah, ayrıca hayvanlarımızı da doyurdum. Uyandırdıysam üzgünüm."

Çiftçi Sai basamaklardan indi ve Sebastian'ı öptü. Sebastian'nın biraz utandığı belli oluyordu. Utanınca şapkasını gözlerine önüne indirdi. "Önemli değil, hadi içeri gir, Sai. Yağmur yağıyor!"

Sai güldü. "Birazcık yağmur kimseyi öldürmez." Neşeli sesiyle Sebastian'nın kucağındaki sepeti aldı ve sandığa boşalttı.

"Şey, Bayan Sai?"

"Ah, sana da günaydın. Ne kadar kabayım. Benim adım Sai. Bu da eşim Sebastian. Sen yeni çocuk olmalısın. Başkan Lewis senden bahsetmişti." Sai uzun zamandır kasabada kendinden başka yeni bir yüz görmemişti.

"Evet, dün geldim. Adım Arnold."

"Ne iş yapıyorsun?"

"Şey, marangoz Robin benim için bir dükkan inşa etti-" çiftçi heyecanla sözünü kesti.

"Bilmez miyim? Kumaşlarını kim üretti sanıyorsun? Renklerini beğendin mi? Umarım güzel tonları yakalayabilmişimdir."
Sebastian, Sai'in omuzuna dokundu.

"İçeride konuşursunuz. Yağmur şiddetlenmeye başladı." O sırada Sai'den ufak bir hapşırık sesi duyuldu. Sebastian söylenmeye başlayınca üçü de ahşap eve girdi.

Çiftçi Sai Arnold'a kahve içmek isteyip istemediğini sordu. Genç adam bir kahve içebileceğini söyledi. Evleri gerçekten çok güzeldi. El yapımı olduğu belli oluyordu. Etrafa saçılmış oyuncaklardan çocukları olduğu da belli oluyordu.

"Eviniz çok güzelmiş. Ailenizle burada rahat bir yaşam sürüyor olmalısınız." dedi Arnold özenerek. Bir kere evlenmeyi denemişti ve ilişkisi pek iyi gitmemişti.

"Teşekkür ederim. Burası büyükbabamın eski ufak barakasıydı. Robin benim için evi genişletti. Hem de pahalıya..." Evi düzeltmek için harcadığı altınlar aklına gelince çiftçiyi ter basmıştı. Sebastian Sai'in kahve kupasını tutan tek elini kavradı. "Annem işte. Ama yine de burası muhteşem. Kendi evimiz olması muhteşem." Sai ona gülümsedi. Sai'ın bu çiftlikteki emeği çok büyüktü. Aklına koyduğu her şey gibi birkaç yılda burayı inanılmaz yerlere getirmişti.

Açıkçası Sebastian'la tanışana kadar genç çiftçinin bırakın bir aile kurmayı, evlenmeye bile niyeti yoktu. Ancak kasabaya taşındıktan yalnızca dört sene sonra kendisini gizemli denizciden deniz kızı kolyesi alırken bulmuştu.

"Nathan ve Irene sizin çocuklarınız değil mi?" diye sordu Arnold. Onları birkaç gün önce kasaba meydanında koşarken görmüştü Arnold. Nathan tıpkı annesine benziyordu. Kahverengi saçları ve mor gözleri vardı. Nathan, neşeli ve yerinde duramayan bir çocuktu. Sai, Nathan çok küçükken bile onun çok hızlı hareket ettiğini söylerdi. Hatta öyle hızlıydı ki; ne annesi ne de babası o koşarken onu zar zor yakalayabiliyorlardı.

 Irene'nin tıpkı büyükannesine benzeyen kızıl saçları vardı. Sai, Sebastian'nın saçlarının aslında kızıl olduğundan bahsetmişti. Sebastian ise bu konuda oldukça utangaçtı. Irene'nin masmavi gözleri vardı. Babası gibi çoğu zaman ciddi ve karamsar bir havaya bürünebiliyordu. Okumayı çoktan sökmüştü. Penny, Irene'nin ileride çok başarılı bir çocuk olacağından adı gibi emindi. 

Saçında yarım ay şeklinde gümüş, ufak bir toka vardı. Tıpkı annesinin sol kulağında sallanan yarım ay küpe gibi. StarFell ailesinde yarım ay, aile demekti. Ailenin önemini hatırlatan özel bir miras gibiydi onlar için. Sai onlara her zaman "Büyükbüyük baban da seni ay dede misali izler." derdi. Tıpkı büyük babasının o küçük bir kızken ona söylediği gibi.

StarFell'ler korkusuzdu, maceraperestti. Onlara göz kulak olacak bir aya ihtiyaçları vardı. Anneleri hep böyle söylerdi. Çünkü o da bir maceracıydı.

"Bugünde mi kütüphanedeler?" dedi Arnold. 

"Hayır," dedi Sebastian. "Bugün kardeşim Maru ile birlikteler." 

"Maru Hanım kardeşiniz mi?" diye şaşırdı Arnold.

"Üvey kardeşim," diye cevapladı Sebastian soğukkanlılıkla.

 Arnold gülümsedi. "Kardeşinizle bu kadar iyi anlaşmanız çok hoş o halde."

"Hı hı."

-

141222. 2315

oyundan referanslar var ama benim götümden uydurduğum şeyler de vardır efenim.

örneğin sebastian'nın saçı boya mı, değil mi hiçbir fikrim yok. benim headcanon şudur, abigail ile boyamışlardır gibi düşündüm ben. whatever yani

 whatever yani

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

╰(*°▽°*)╯

ˢᵗᵃʳᵈᵉʷ ᵛᵃˡˡᵉʸ ☽ 𝘼𝙧𝙣𝙤𝙡𝙙'𝙨 𝙅𝙤𝙪𝙧𝙣𝙚𝙮Where stories live. Discover now