Kerim'in düdüğünü duyduğum anda bütün gücümle koşmaya başladım. Tekvandoya başlamadan önce atletizmle ilgilenmiştim ve koşmak benim için yaşam tarzı haline gelmişti. Kendimi şu ana dek bu konuda da iyi sanıyordum ancak Kerim'in yanında bir kaplumbağa gibi kalmıştım. Büyük beklentiyle başladığım yarıştan hüsranla dönüyordum ancak hata bendeydi. O, yıllarını bu spora adamıştı, ben onu hafife almış ve yeneceğimi düşünmüştüm. Sanki gerçek bir yarıştaymışçasına koşuyordu, profesyonelliğinden asla ödün vermemişti.

Bitiş çizgisine benden çok önce gitmişti ve soluklanıyordu. Bitirip yanına gittiğimde, "Tahminimden ve izlediğimden çok daha iyiydin," dedi. Beni hangi ara, nerede izlediğini düşünürken, "Asıl sen gerçek bir yarışta gibiydin. Bu kadar ciddiye alacağını tahmin etmemiştim," dedim. Gülümsedi, "Seni hafife almak aptallık olurdu," dedi.

Doğduğumdan beri Türkiye'de yaşıyordum ancak normal hayatımda Kerim'in kullandığı kelimeleri hiç kullanmamıştım.

"Böyle sözleri nereden buluyorsun?"

"Türk dizilerinde hep böyle konuşuyorlar. Ben de yeni öğrendiğim kelimeleri cümle içinde kurmayı seviyorum."

Başımı sallayıp güldüm. Herkes gibi ben de akıllıya hasrettim ancak kendim de dahil etrafım delilerle çevriliydi.

Çocuklara doğru ilerlerken bizi heyecanla beklediklerini gördüm. Birkaç tanesi Kerim'in yarışa başladığı duruş biçimini taklit ediyordu. Çok güzel bir görüntüydü, bu zamanda spor yapmak isteyen çocukların ne kadar şanslı olduklarını bir kez daha görmüştüm. Gerçi destek olan birileri olunca insanın kendine yol bulması, şans yaratması her zaman daha kolaydı. Onların böyle şeyler yaşamaması iyi hissettirmişti, benim gibi zor yollardan geçmeyeceklerdi.

"Çocuklar için böyle bir şey yapman gerçekten çok güzel. Başlangıçta birilerinin destek olması, karşılarında örnek alacağı kişiler görmeleri çok değerli."

Dalgınca söylediğim bu söz üzerine dönüp bana baktı. "Bence sen de yapabilirsin. Her yönden, hem sporla hem de güçlü olmakla ilgili çocukların senden öğreneceği çok şey var," dediğinde ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne baktım. Ciddiydi, gerçekten benim böyle bir şey yapabileceğime inanır gibi bakıyordu.

"Çok benlik bir şey olduğunu sanmıyorum. Her neyse," deyip konuyu kapatmak istesem de beni dinlemedi. Yürümediğini fark edince ben de durup ona doğru döndüm.

"Aslında tam da senin yapacağın bir şey. Yapabileceğin şeyler olduğunda kendini engelleyip geri çekmemelisin. Tıpkı yatta boğazla alakalı bir şeyler anlattığın zaman gibi. Uzun zamandır tarih hakkında böylesine güzel bir sohbet dinlememiştim," Kerim belki de basit bir destek konuşması yaptığını düşünüyordu ancak söylediği şeyler benim kalbimi kırmıştı. Bu, normalden çok daha farklı bir kırıklıktı. Benim bile kendimle alakalı böyle düşüncelerim yokken bir başkasının benim hakkımda böyle düşünmesi, bana inanması acıtmıştı.

"Daha beni doğru dürüst tanımıyorken hayatım hakkında bu kadar çok bilgi sahibi olman nasıl mümkün olabiliyor?"

Onun söylediklerine karşılık hep yaptığım gibi kılıcımı kuşanmaktan başka elimden bir şey gelmiyordu.

"Yanlış bir şey söylediysem özür dilerim. Ben sadece senin bunu başarabileceğini söylemek istemiştim."

"Ben kendimi düşünebilirim. Neyse, görüşürüz," deyip onun cevabını beklemeden yanından ayrıldım. Bir an önce buradan ayrılmam gerekiyordu. Eşyalarımı toparlayıp kulübün kapısına doğru ilerledim ve arkama hiç bakmadım. Çünkü arkama dönüp bakarsam Kerim'e söylediğim sözler ve ona karşı takındığım tavır yakamı bırakmayacaktı.

Eve gittiğimde kulüpte yapamadığım ödev için oturma odasına geçtim. Babam yokken burada vakit geçirmeyi seviyordum. O evdeyken akşamları genelde odamda otururdum. Çok fazla bir araya gelmemeye dikkat ediyordum. Aynı evde yaşayan iki yabancı gibiydik.

"Hoş geldin Güz'üm," Annemin sesiyle başımı ödevden kaldırıp ona baktım. Çamaşır sepeti elindeydi, kenara koyup içindekileri katlamaya başladı. Kalemimi elimden bırakıp yardım etmek için yanına oturdum. Annem bir şey demeden işine devam ediyordu. Bu normal değildi çünkü annem her zaman çok enerji dolu ve konuşkan bir insandı. Bir şey olmuştu, yoksa annem kulüpte ne yaptığımı detayına kadar anlatmamı isterdi.

"Anne, bir şey mi oldu?"

Tebessüm etti ancak bu kırık bir tebessümdü. Annemin yüzünde çocukluğumdan beri sık sık gördüğüm bir ifadeydi. Küçükken bu gülümsemenin arkasında olanları anlayamasam da zamanla çözmeye başlamıştım. Bu ifade ortada bir sorun olduğunun en büyük göstergesiydi. Ve en acısı da büyüdükçe annemin yüzünde bu ifadeyi daha sık görmeye başlamıştım.

"Bir şey yok kuzum, haydi sen çalış dersini," deyip beni kovmaya çalışsa da oturduğum yerden kalkmadım. Annemin ağzından laf almak çok zordu, hayatından şikâyet etmeyi hep şükürsüzlük olarak görürdü. Belki de babama karşı sessiz kalmasının en önemli sebeplerinden biri buydu.

"Sen bizi hep dinliyorsun, bir kere bize sıkıntını anlattığını görmedim anne. Birileriyle derdini paylaşmak, çare bulmak nankörlük değil ki. Hep içine atıyorsun, hasta olacaksın diye korkuyorum."

Annem tebessüm etti. Elini elimin üzerine koyup sıktı. "Anneler evlatlarını her daim korur, kollar, onların saçının teline bir şey olmasına izin vermez. Anneler evlatlarını dinler, dertlerine deva olur," dedi. Bu, annemin daha fazla soru sorma deme şekliydi. Her şeyden konuşmayı seven annem konu babamla ilgili olunca ağzını bıçak açmıyordu. Onu üzen ve mutsuz eden şeyler üzerine vakit harcamayı sevmiyordu.

Bu konuda anneme benzemeyi hep çok istemiştim.

Yanından kalkıp dersimin başına geçtim. Aklımı okuduğum şeye vermeye çalışsam da başaramadım. Bugün ders çalışmamam için ne varsa önüme geliyor gibiydi.

"Sana benzemeyi çok istiyorum aslında anne. Sen hep bir yolunu bulur, her şeyi düzeltirsin. Mutsuz olsan bile etrafındaki şeylere bakarak o yaşadığın sıkıntıyı aşmaya çalışırsın," Bakışlarımı elimdeki kaleme sabitleyip annemle konuşmaya devam ettim. "Ben kötü bir şey yaşadığımda sanki bütün dünya üstüme geliyormuş gibi hissediyorum. Özellikle konu babam olduğunda o duvarları asla aşamayacakmışım gibi geliyor. Bir şeylere odaklanmayınca, aklımı oyalamayınca o karanlık üzerime çöküyor. Sen, ablam, dedemler olmasaydınız nasıl ayakta dururdum bilmiyorum."

Bakışlarımı anneme çevirdiğimde gözlerinden akan yaşları fark ettim. İçimin dopdolu olduğunu hissetsem de gözümden bir damla yaş akmamıştı. Yanına gidip sarıldım. İkimiz de konuşmadık, sanki sessiz bir anlaşma yapmış gibi o odada dakikalarca öyle durduk. Sanki sessizlik kalbimizdeki bütün ağırlıkları alıp götürecekmiş gibi bekledik. Öyle de oldu. Sadece anneme sarılarak geçirdiğim dakikalar bile kanadığını hissettiğim eski yaramın iyileşmesine sebep olmuştu. Kendi mutsuz olduğu halde varlığı ile koskocaman bir dağ gibi yanımdaydı.

Hayatımın geri kalanını sadece annemi mutlu etmek için yaşasam bile hakkını ödeyemezdim.

***

İyi haftasonlarıı canlaar. Yeni bölümle geldim. Umarım seversiniz.

İthaf yorumlardan seçiliyor bilgilerinizeee. Yorum ve oylarınızı bekliyoruuum.

İyi ki varsınız, hep olun.

***

İnstagram: zeynebinyeri-zeynebinkitapligi

Beni Sen İnandırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin