Ansızın Gelen Sen / 11. Bölüm

Start from the beginning
                                    

Devam etmeden önce gözlerine baktım. O her zaman sert, duygusuz bakan gözleri, şimdi doluydu. "Bu hayatta en çok sevdiğim, en çok kıymet verdiğim insanlardan birini kaybettim. Neredeyse üç yıl olacak. Şimdi bana denilse ki, ömründen on yıl alacağız ama sana onunla geçireceğin bir gün vereceğiz... Bir saniye bile düşünmeden kabul ederdim. Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum?"

Gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim. "Sizi seven insanlara bunu yapmayın. Meselâ Melis. Sevginize o kadar hasret ki. Sizi çok seviyor ve sizden sadece sevgi bekliyor... Melis'i de, Yiğit'i de, kendinizi de üzmeyin. Hiçbiriniz bunu hak etmiyorsunuz, lütfen."

Sözlerime nokta koyarak kalktım. Bu kadarı kafiydi. "Yanlış bir şey söylediysem affınıza sığınıyorum. Ama bana biraz olsun hak verdiyseniz, sizi akşam yemeğine bekliyorum. Melis, Yiğit ve eşiniz Mehmet Bey de bizde olacak. Sizin de aramızda olmanızı çok isterim."

Sessiz kaldığında, aklından geçenleri merak ettim. Ancak tabii ki soramadım. Bunun yerine, "İyi günler Suna Hanım." demekle yetindim. Kapıya doğru hareketleneceğim sırada, bileğimi tutmasıyla afallayarak duraksadım.

"Vaktin varsa, biraz daha kalır mısın?"

Suna Çetin'in sesi, ilk defa bu denli kısık ve güçsüzdü. Merakıma yenik düşüp, kendimi az önceki yerime bırakışım uzun sürmedi. "Tabii." derken gözlerine nasıl baktığımı bilmiyordum. Ama bu bakışım onu güldürdü. Böylelikle bedenimi bir şok dalgası daha sarmaladı. Sen gülebiliyor muydun yahu, dememek için kendimi zor tutuyordum.

"Şaşkınlığın gözlerinden okunuyor."

"Evet," dedim dürüstçe. "Fazlasıyla şaşkınım."

"İşte bu kadın, derinliklere itmeye çalıştığım asıl Suna."

"Nasıl yani?" diye sordum ama sorar sormaz pişman oldum. Belki açıklamak istemediği bir şeydi. Ama düşündüğüm gibi olmadı. Hatta konuşmasına başlamadan önce elimi avuçlarının arasına aldı. Böylelikle şaşkınlık katsayılarım, mümkünmüş gibi birkaç kat arttı.

"Benim, Yiğit'le Melis'ten başka bir çocuğum daha var. Onların ablası; Mehmet'le benim ilk göz ağrımız."

Başımı salladığımda, buruk gülümsemesi eşliğinde devam etti. İçimden bir ses, bu konuşmadan sonra üzüleceğimi söylüyordu.

"Sibel. Yiğit'ten iki, Nazlı'dan on yaş büyük. Bundan yedi yıl öncesinde, bir adam kızımı sevdi. Mert. Ailemizin içli dışlı olduğu bir ailenin çocuğuydu. Birlikte büyüdüler diyebilirim. O günlerde, yani Mert'in Sibel'e aşkını itiraf ettiği günlerde kızımla konuştum. Hem de defalarca. İçinde en ufacık bir şüphe varsa söylemesini, istemiyorsa bu işe engel olabileceğimi, çekinmemesi gerektiğini söyledim. Anne yüreği işte, mutsuzluğunu hissediyordum galiba. Ama her defasında bir sorun olmadığını, Mert'le evleneceğini söyledi. Ama sonra..."

"Nişanın yapılacağı gün ortadan kayboldu ve bir şekilde izini kaybettirdi. Aylar sonra öğrendik ki, ismini cismini duymadığımız bir adamla gitmiş. Seviyorlarmış birbirlerini. Sorun değil; gönül bu, sevebilir. Ama beni en çok yaralayan neydi, biliyor musun?"

Sessiz kaldım. Gözlerinden süzülen yaşlar eşliğinde, bana sorduğu soruyu cevapladı. "Beni en çok yaralayan, o adamla bize haber dahi vermeden evlenmesi oldu. Kızımın evlendiği günden, o mutlu anından mahrum edilmeyi hak edecek ne yapmış olabilirim? Oysa kızımın düğününü organize etmek, o anlarında yanında olmak benim en büyük hayalimdi. Senelerce kendimi suçladım. Çok yüz verdiğim için diye düşündüm. Ona yeri geldiğinde anne, yeri geldiğinde arkadaş olmuştum. Ama gördüğüm bu muamele içler acısı değil de neydi? O gün bugündür otoriter, sert bir anne olmaya karar verdim. Ama görülen o ki, bu da işe yaramıyor. Ne yapsam olmuyor... Ben annemi çok küçük yaşta kaybettim, Nazlı. Bu bahanenin arkasına saklanmak istemiyorum ama öyle işte. Anne sevgisinin ne olduğunu bilmediğim, hiç görmediğim için elime yüzüme bulaştırıyorum galiba..."

ANSIZIN Serisi (KİTAP)Where stories live. Discover now