Bölüm: 27

5 2 0
                                    

"Baba!" bir çığlıkla yattığım yerden fırladım. Daha önce hiç gelmediğim bir odadaydım. Etraf oldukça karanlıktı. Birkaç saniye sonra biri sırtıma kafasını yaslayıp kollarını belime dolayarak beni kendine doğru çekti. Bu kişi elbette ki Emirdi.

İkimiz de çıplaktık. Emir, üzerimden fırlattığım battaniyeyi üşümemem için etrafıma sararak kürek kemiklerimin arasında kalan boşluğa bir öpücük kondurdu.

"Emir..." Fısıltıyla adını söyledim.

"Hmmm..." O da uykulu bir ses tonuyla karşılık verdi. Başını yavaşça sırtımdan kaldırıp boynuma gömdü.

"İyi misin?" dedi omzuma bir öpücük kondurarak. Başımı salladım. Boynuma bir öpücük daha kondurdu. Belime kenetlediği elini koluma oradan da yavaşça çeneme kaydırıp başımı yana çevirmemi sağladı. Dudaklarımızın buluşmasına az kalmışken:

"Sevindim..." dedi ve beni öptü. Dudaklarımız ayrıldıktan sonra bir süre daha etrafıma bakındım. Nerede olduğumuzu anlamaya çalışıyordum. Odanın duvarları krem rengi üzerinde mavili pembeli çiçekler olan duvar kağıtlarıyla kaplıydı. Yerler tahtaydı. Yataklar oldukça eskilerdi ve tahtadan yapılmıştı. Bir yatak kapının girişinde, hemen sağa döndüğünde duvara yaslanmış vazıyette krem rengi bir komodinle beraber duruyordu, diğer yatak ise ondan 6 adım ilerideydi ve o da duvara yaslıydı. Yine aynı şekilde krem rengi bir komodin vardı yanında. Yatakların üzerlerinde birer aydınlatma vardı ve lambaların içindeki ampuller turuncu olduğu için odaya loş bir hava katıyordu. Diğer yatağın yaslı olduğu duvar anladığım kadarıyla tuvaletin duvarıydı. Giriş kapısında direkt karşınıza baktığınızda geniş bir cam vardı. Camın altında bir kalorifer ve sağındaki duvara yaslanmış bir de koyu kahve, tahta bir masa. Masadan 3 adım uzaklıkta da bir mini buzdolabı...

Emir, nerede olduğumuzu anlamaya çalıştığımı fark etmiş olacak ki konuştu:

" Dağcıların konakladığı bir pansiyondayız." dedi çarşafın üzerinden vücudumu sıkı sıkı sararak. Başımı sallamakla yetindim. Kıpırdanarak konuştu:

"Şey... Emir..."

"Hmmm..." Saçları yüzüme tıpkı bir kedi gibi sürtündü.

"Tuvalet şurası mı?"

"Evet." dedi.

"Tuvaleti kullanmam gerek ama..."

"Tamam, git." dedi ancak kelimelerinin tam tersine beni kolları arasına daha da sıkıştırdı.

"Ama... Bırakmazsan gidemem ki." Bir anda farkına varmış olacak ki anında kollarını gevşetti.

"Fark etmemişim..." dedi. Çarşafa sarınarak tuvalete doğru ilerledim. Kapıyı açmamla içeride yatan kadını görmem bir oldu. Çığlık atmak istedim ancak o kadar şok olmuştum ki ağzımdan ses bile çıkaramadan yere düştüm.

"Sorun ne?" Yanıma sakin adımlarla ilerleyen Emir'e gözlerimi o kadını görmemek için ellerimle kapatırken cevap vermeye çalıştım:

"O-o..."

"Ah, o mu?" Sakin bir şekilde kadının yanına gitti ve kadının bileğini kaldırıp serbest bıraktı. Yer çekimi görevini yerine getirerek elin beyaz, gri çiçekli, fayans zemine düşmesini sağladı.

"Ha-hayır..." dedim, geri geri sürünerek.

"Off..." dedi Emir saçlarını karıştırıp ayağa kalkarken. O kadar çok korkuyordum ki, kadına doğru düzgün bakamıyordum. O an aklıma geliyordu. Çok korkuyordum... Çok üşüyordum... Buradan gitme istiyordum... Başımı dizlerim arasına alarak ellerimle kulaklarımı kapadım yanıma kadar gelip diz çöken Emir2e aldırmadan gözlerimi sımsıkı kapatarak sallanmaya başladım.

KELEBEKWhere stories live. Discover now