Bölüm:5

55 3 0
                                    

   Başımdan aşağıya kaynar suların döküldüğünü hissettim. Yemeğe bakıp elime kaşığı aldım. Ne yapmalıyım? Kaşığı yavaş yavaş ağzıma götürmeye başladım. Eğer şimdi itiraf edersem beni affeder mi acaba? Eğer yalnızca kaçmaya çalışmadığımı aynı zamanda onu zehirlemeye çalıştığımı fark ederse... Parmaklarımı... Hayır, bir bacak ya da kolumu keser. Ama...
Kaşığı ağzıma yerleştirdim.
   Ama yine de hiç bilmediğim bir ilacı içip acı içinde ölmekten iyidir, değil mi? Bilmiyorum... Bilmiyorum ama... Elim ağzıma daha fazla yaklaşmıyor.
Belki de çiğnemezsem zehirlenmem. Çiğneme... Çiğneme... Çiğneme...
   "Kendine bir bak." Dedi Emir sandalyeden kalkarken. Elini yanağıma uzattı. İşaret ve orta parmağını gırtlağıma kaydırırken konuşmaya devam etti: "Şimdi anlıyorum. Güzel bir yüzün olduğu için asık suratını bile çekmek o kadar fena gelmiyor insana." O bunları derken ben de lokmamı yuttum. Parmaklarıyla gırtlağımdan aşağı kayışını takip etti. Korkudan sıkı sıkıya kapadığım gözlerimi bir şapırtı sesi duyunca açtım. Yemekten bir yudum aldı: "Hmmmm. Biraz tuzlu olmuş ama lezzetli."
   Yemekten sonra, aniden vücuduma yayılan halsizlik ve uyku durumundan kurtulmaya çalışarak bulaşıkları yıkamaya çalışıyordum ki, yine o şarkı mutfakta yankılanmaya başladı. 

   Hayır, bu şarkıyı hayatımda ilk defa duymuyorum. Daha önce de duydum. Ama nerede?

   Bodrum katından gelen tıngırtı sesleri şarkıya karışırken daha fazla dayanamadım ve uzun zamandır tutmaya çalıştığım kusmuğumu lavaboya bıraktım.
   Güneş yavaş yavaş batmaya başlarken arkamı dönüp çıkış kapısına baktım. Emir hala bodrumda mı? Şimdi buradan kalkmam lazım... Ah... Neler oluyor? Sendeliyorum. Etraf fırıl fırıl dönüyor. Eğer... Bu şansı yakalayabilirsem... Huh! Kapı neden sola doğru eğilmeye başladı?

   Emir, bodrumdan omuzlarını ovalayarak yukarı çıktığı sırada donakaldı. Çünkü mutfağa baktığında yerde baygın yatan Ahu'yu gördü. Sessizce yanına gidip onu kucağına aldı ve ait olduğu yere yani bodrum katına götürmek için yöneldi. Fakat bodruma inen merdivenler ilk defa Emir'e bu kadar soğuk geldiler. Kucağında duran Ahu'nun solmuş yüzüne baktı. Kalbinde daha önceden, çok çok önceden hissettiği bir duygu hissetti. Yönünü değiştirerek onu başka bir odaya götürdü. Onu güzelce yatağa yerleştirdikten sonra bir müddet endişeli gözlerle solgun yüzünü izledi. Ahu yavaş yavaş kendine gelmeye başlayınca mutfaktan ona bir karışım hazırlayıp getirdi.

"Bu tuzlu su. Biraz seni kusturacak. Eğer kusmak istersen bu kovayı kullan. Buraya bırakacağım." dedi ona tuzlu suyu içirirken. Ardından onu tekrar yatırdı. Ahu sanki ona bir şey söylemek istiyormuş da soramıyormuş gibi bir kaç defa ağzını oynattı. Ancak sesi bile çıkmıyordu. Emir bunu fark edince, terden sırılsıklam olmuş alnına elini koydu ve "Biraz uyu." dedi. 

   Emir odadan çıkar çıkmaz bıraktığı kovaya kustum ve tekrar yattım. Saatin sesi ve musluktan damlayan suyun sesi birbirine karışırken ben de terler içinde uyumaya çalışıyordum. Ta ki:

"Hayır! Yardım edin! Lütfen bunu yapma! Hayır!" diye bağıran bir ses duyana kadar. Ne olduğunu merak edip  başımı kaldırdığım sırada kapıda dikilen bir adamın silüetini gördüm. Onun Emir olduğunu anlamam uzun sürmedi. Yanıma geldi:

"Uyandın mı? Daha iyi hissediyor musun?"

Yataktan doğruldum: "E-Evet." 

   Acaba bana kızgın mı? Bu sefer ne yapacak?  Ben düşüncelerimin içinde kaybolurken o yalnızca beni omuzlarımdan tutarak tekrar yatağa yatırdı ve:

"Hayır. hayır. Burada kal. Hala hastasın." dedi. Elini çekerken fark ettim, elleri ıslaktı. Omzumda ıslaklığı kaldı. Bir şey söylemek için ağzımı açtım ancak yine demek istediklerimi yuttum. 

KELEBEKWhere stories live. Discover now