| 12 | dünya büküldü

Start from the beginning
                                    

"Hassas olması... Kızsı olduğu anlamına gelmez ki?"

Bu kadar mı Jongin? Cidden sadece bunu mu söyleyeceksin? Bizim hakkımızda atıp tutmalarına, konuşmalarına izin mi vereceksin? Beni savunmayacak mısın? En azından "sizi ilgilendirmez" demeyecek misin? Bizim aramızdaki bağdan, çocukluktan beri birlikte olmamızdan ve benim kimseyle kıyaslanamayacak olduğumdan bahsetmeyecek misin?
Jongin... Beni öpmenin, bana sarılmanın, saçlarımı okşamanın, derslerde beni dürtmenin hoşuna gittiğini söyleyecek misin onlara?

İçim sızlıyordu. Göğüslerimin arasında oradan oraya çarparak ilerliyor ve titretiyordu her cümle artık. Sinirim yok olmuş, yerini derin bir kırgınlığa bırakmıştı. Elimi artık sinirden değil, ağlamamak için sıkıyordum. Bir cevap ver onlara diye yalvarıyordum içimden. Bana bu kırgınlığı yaşatmış olmasını istemiyordum. Tek bir kendinden emin cevabıyla toparlanacak ve onlara haddini bildirmek için bu kapıdan içeriye girecektim.

"Sadece birbirinizi öpmeniz dokunmanız ve hatta bakışlarınız da değil aslında garip gelen, seni kıskanması da bi' acayip."

"Yani kanka, mesela ben hiçbir arkadaşımı öyle kıskanmıyorum. Özellikle de çıkma teklifi falan almışsa."

"Gerçi ben seni de anlamıyorum. Okulun en güzel kızını Sehun için reddettin dönemin başında."

"Ufff, hatırlatma. Aşırı sinir bozucu Jongin. Onun yüzünden nerdeyse bizim aramızda bozuluyordu bi ara."

Ama öyle bir şey olmuyordu.

Sadece Jongin'in sessizliğini dinliyordum.

Kendimi toparlamak, hiçbir şey duymamış gibi davranmak -en azından şu an için- daha yeni gelmiş gibi yapmak zorunda hissederek sırtımı dikleştirmeye çalıştım. Daha fazla zırvalık dinlemek istemediğim gibi daha fazla eğilip bükülmek de istemiyordum. Ellerimi gevşeterek başladım. Çok ağır hareket ediyor olsam da, boğazımdaki yumruyu yutmaya çalıştım. Birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattım sonra, az önce olanları ötelemeye çalıştım. Alnım ve şakaklarım kırışarak gözlerime bir sel uyarısı geldi ama, göğsümden boğazıma doğru titredim. Dudaklarım arasından çıktı bu titreme, soluk alıp gözlerimi açarak dikleştirmeye çalıştım sırtımı, yeniden. Bir uçurumdan düşmüştüm ve bir yerlere tutunmaya çalıştıkça ya elim kayıp gidiyor ya da yara alıyordu. Beni hızlıca, reflekssel olarak harekete geçiren zilin çalması olmuştu. Aniden kapıyı ittirerek içeri girdim. Hepsinin gözleri bana döndü, diğerlerine ters ters bakıp sırama yürüdüm. Onlara hep ters baktığım için rolüm kusursuzdu, ancak Jongin'e yaklaştığımda işler değişiyordu.

Teni biraz soluktu, bakışlarından hafif bir tedirginlik seziyordum. Neden beni savunmadığına bir cevap görür gibiydim orada, korkuyor muydu? Belki de sadece onlara açıklama yapamayacak, onlarla tartışmaya giremeyecek kadar yorgundu. Çehresine bakınca tek düşündüğüm az önce benim için yaptığı yanlışın telafisini sağlayacak bahanelerdi. Sırasının yanında durup yüzüne bakmaya devam ederek konuştum.

"İyi misin?"

Sesim çatallaşınca boğazımı temizledim, gözlerime bakmaya devam etti bu sırada. Diğer oğlanlar kendi hallerinde takılmaya geri dönerlerken "evet," dedi, "sen?" Başımı sallayarak cevap verdim. 

"Geri dönmeni beklerken oyuna dalmışım."

"Sınıfa dönüp biraz uyuklamak istemiştim."

Belli oluyordu. Masasının üzerinde çantası, onun üzerinde ise kolları arasında hırkam vardı. Hırkama sarılarak uyumaya çalışacaktı o aptallar izin verse. Canım acıyordu.

"Bu derste uyu, senin için not tutarım."

Hemen önündeki sandalyeme oturdum. Ona sırtımın dönük olması benim için bir avantajdı. Çünkü kalan tüm ders boyunca kafam dolu, suratım asık ve keyifsizdim. Söylediğim gibi not tutamamıştım. Ama umrumda da değildi. Aramızdaki mesafe fazlaca anlaşılırdı ve suçunu şimdiden biliyor gibi çok samimi davranışlar sergilemiyordu. Yine kantine gidip bize bir şeyler almıştı, yine hırkama sarılarak uyumuştu, yine arada beni dürtmüş benimle konuşmuştu ama kapının eşiğinde biri gibi hissediyordum. Eve dönüş yolumuzda çok sessizdik ve ilk defa bu sessizlik huzurlu hissettirmiyordu. Ona kafamdakileri açmayı, neden böyle olduğumu açıklamak istiyordum. Diğer yandan ise konuyu açan ilk kişinin o olmasını istiyordum. Çünkü bana anlatmadığı bir şey yaşamıştı. Varlığımdan güç almalıydı. Hâlâ normal olma çalışmalarım devam ediyordu çünkü. Koluna girmiş, başımı omzuna yaslamıştım. Eve olan mesafemizi tamamlarken nefes almamın zorlaştığını hissediyordum. Kafam o kadar doluydu ki, yolun nasıl geçtiğini anlamamıştım bile.

"İyi olduğuna emin misin Sehun?"

Evlerimizin arasında durdu adımlarımız. Yavaşça kolundan çıkıp karşısına geçtim, gözlerine baktım. Başımı usulca olumlu manada salladım.

"Ben de biraz yorgunum sanırım."

Başını salladı. Evine bakıp tekrar gözlerini buldu bakışlarım.

"Bana söylemek istediğin herhangi bir şey var mı?"

"Huh?"

"Öylesine soruyorum Jongin."

Bakışları etrafta dolaştı, düşündü bu sırada. Gözlerime baktığında ise olumsuz cevabı hazırdı. İçimin biraz daha büzüldüğünü hissettim.

"Anladım, görüşürüz o zaman."

Birkaç saniye durdu, bakmaya devam etti gözlerime. Ve ben her zamanki o vedalaşmamızı bekledim.

"Görüşürüz."

İçimde bir şeyler, dışıma akıtamadığım gözyaşlarımın seline kapıldı. Fark eder gibi oldu biraz, yine konuştu.

"Akşam haberleşiriz."

Akşam haberleşmek umrumda değildi. Beni öpmemiş, bana sarılmamış, boynumu ve saçlarımı koklamamıştı. Bizim vedamız görüşürüzlerden ibaret değildi, hiçbir zaman da olmamıştı. Ama şimdi, bize, zekası tırnağımdaki mikroplar kadar etmeyen bir grup ergen yüzünden ne yapmıştı, ne yapıyordu. Onların tek bir sözünü ciddiye alması, tek bir sözüne dikkat etmesi beni kahrediyordu. Jongin böyle biri değildi.

"Olur."

Hadi Jongin diye geçirdim içimden, öp beni sarıl bana sev beni. Kimin ne dediği umrunda olmasın, tıpkı bana öğrettiğin gibi. Beni boşa bekletme Jongin.

"Haberleşiriz."

Tüm yalvarış ve haykırışlarım boşaydı, ben de boşluktaydım. Arkamı döndüğüm an gözlerimden yaşlar sızdı. Bir adım attım, iki adım attım yerinde durdu o. Dayanamadım, döndüm ona. Gözlerini endişe kapladı beni öyle görünce.

"Jongin," dedim. Karşısında ilk defa bu kadar yıkılmıştım.

"O çocukların sana neler söylediklerini duydum."

Dudakları aralandı, gözleri doldu onun da. Beni anladı ama geç kalmıştı.

"Ve senin onlara bir cevap vermediğini de duydum."

Ağlamaklı halim sesime de yansıyordu. Titriyor, içime kaçıyordu sesim.

"En azından bunu bana anlatmanı çok bekledim. Dürüstçe bana her şeyi anlatabilirdin. Cevap vermemiş olsan dahi..."

Yanaklarımdaki yaşları silip dik durmaya çalıştım.

"Çünkü bizim aramızdaki ilişki bunu gerektiriyor."

Burnumu çektim. Gözlerim, dudaklarım, yanaklarım kızarıyordu.

"Hadi söylemedin, tamam Jongin. Tamam ama... Ama onları dikkate almanı hiç anlamıyorum."

Ellerimin tersiyle gözlerimin altını sildim.

"Sırf onlar dedi diye neden beni öpmedin şimdi? Onlara nasıl itibar edebilirsin? O salaklara."

"Sehun..."

"O salaklar yüzünden beni ne hale getirdiğine bir bak Jongin."

Seslice iç çektim, nefes alamıyordum.

"Özellikle de bana bu konuda, umursamaz olmayı sen öğretmişken."

-

Arzuhâl |KaiHun| Where stories live. Discover now