52|İzciler'in İzinde

Start from the beginning
                                    

"Bu sehpanın kaçıncı sehpa olduğunu hatırlamıyorum. Eris'le küçükken o kadar yaramazdık ki burayı birbirine katıyorduk. Bu kırdığım beşinci sehpa olabilir." dedi.

Gülümseyerek "Çok güzel bir arkadaşlığınız var." dedim. Birbirlerine karşı korumacıydılar fakat sanırım Eris daha çok korumacıydı.

Alkın tebessüm ederken "Öyleydi. Artık ona eskisi gibi gerektiği özeni gösteremediğimi fark ettim. Bir derdi olup olmadığını bile bilmiyorum. Eskiden daha çok sohbet ederdik ama şimdi...onu kendimden istemeden uzaklaştırdım sanırım." dedi.

"Neden? Benim yüzümden mi yoksa?"

"Hayır tabii ki Simay. Neden her olumsuz şeyde kendini suçluyorsun?" diye sorarken yeşilimsi mavi gözleri dikkatle gözlerime odaklanmıştı.

Sıkıntılı bir sesle "Öyle yapmıyorum. Sadece biraz aranıza girmişim gibi hissediyorum. Belki benimle uğraşmaktan ona vakit ayıramıyorsundur." diye karşılık verdim. En rahatsız olduğum şeylerden biri iki kişinin arasına girmekti.

"Seninle hiçbir ilgisi yok. Aslında bu, annemi kaybettikten sonra başladı. O gittikten sonra içime kapandım ve Eris'in sevgisi de eski halime dönmeme yetmedi maalesef." dediğinde hüzünle gülümsedim. Onun için çok zor olmalıydı.

"Onunla eskisi gibi olmanızı çok isterim. Eris bunu hak ediyor. Tabii sen de." dedim.

Alkın yaralı olmayan avucuyla yanağımı kavrarken "Sen harika birisin. Yanımda olduğun için çok şanslıyım." dediğinde kocaman gülümsedim.

"Evet, öylesin." diyerek sırıttığımda Alkın güldü.

"Ben de çok şanslıyım." dedim yanağımdaki elini okşayarak. Ardından doğrulup ayağa kalktım ve "Şanslı olduğum kadar açım da. Bu hareketlilik beni acıktırdı. Gelirken bir şeyler almıştık. Makarna yemek ister misin?" diye sordum. Umarım isterdi çünkü yapabileceğim tek yemek makarnaydı. Onu da yeni öğrenmiştim.

"Başka şansım varmış gibi görünmüyor." diyerek ayağa kalktı ve birlikte mutfağa gittik. Torbaları boşaltıp gerekli malzemeleri ayarlarken Alkın da tencereyi çıkarmıştı.

"Babaannenin gittiğinden haberi var mı?" diye sorduğunda tencereyi ocağa koyup suyu kaynatmaya başlamıştım. Arkama dönerek tezgaha yaslandım. Alkın ise dört kişilik masaya oturmuştu.

İç çekerek "Gittiğimden ve daha birçok şeyden haberi var." diye cevap verdim. Babaannem resmen sürpriz yumurta çıkmıştı.

"Nasıl yani?"

"Dövmelileri, İzciler'i ve benim dövmeli olduğumu biliyor. Ayrıca İdil'in kardeşim olduğunu da biliyor. Bir de köşkün haritasını saklıyormuş. Onu bana verdi." dedim.

Alkın'ın kaşları çatıldı. "Ne?"

"Değil mi? Ben de böyle oldum." dediğimde Alkın bir süre düşüncelere dalarak sessiz kaldı. Gözleri yüzümde gezinirken "Nasıl hissediyorsun peki? İyi misin?" diye sordu.

"Aslında artık bir şey hissetmiyorum. Etrafımda o kadar çok sır var ki artık hiçbirini ortaya çıkarmakla ilgilenmiyorum çünkü bu çok yıpratıcı. Tek isteğim İzciler'den sonsuza kadar kurtulabilmek. Sadece bunun için uğraşacağım." dedim. Yutkunarak "Bu arada babaannem benden İdil'i oradan kurtarmamı istedi." diye devam ettiğimde Alkın derin bir nefes verdi.

"Peki sen bunu istiyor musun?" diye sordu. İstiyor muydum? Hiçbir fikrim yoktu.

"Bilmiyorum. Benim istememden çok onun istemesi önemli ama sanırım bunun için uğraşmak istemiyorum. O kötü biri ve düzelmeyecek. Birilerini öldürmeyi normal karşılayan birini kurtarmak falan istemiyorum aslında. Bence tek yapmam gereken adalete teslim etmek. Onu kaçırıp saklayamam. Ayrıca aramızda hiçbir zaman babaannemin istediği şekilde bir kardeşlik bağı da olamaz." Bunun olması hiç gerçekçi değildi. Ben İdil'e hiçbir şekilde güvenmezdim çünkü o doğrudan olmasa da bir katildi. Belki de doğrudan katil bile olmuş olabilirdi. O grubun lideri olacak olması bunun için yeter de artardı bile.

Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf DövmecisiWhere stories live. Discover now