Bende insanım sonuçta...

13 3 6
                                    

Holaaa!

Her akşam olduğu gibi bu akşam da buradayım.

Bu bölümden sonra artık ciddi ciddi giriyoruz hikayenin içine. Olay, aşk, kaos, arkadaşlık, kavga, çatışma, dost, düşman. Ne ararsak. Hepsini üçüncü bölümden sonra okuyacağız. Şimdi sizi bölümle baş başa bırakıyorum. 

Keyifli okumalar...

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalıımm.

.

Odanın ortasında oturmuş dizlerime sarılarak ağlıyordum. Kendi odamda değil. Ceza odamda. Dışarıdan bakılınca sessiz bir ağlayıştı ama içimde kopan fırtınaları ben biliyordum. O fırtınanın bulutları da gözlerim olmuştu. Yağan yağmurun başka bir açıklaması olamazdı. Beynimin içinde sesler dönüyor, büyük kavgalar çıkıyordu. 

Tam bunları kaldıramayacağımı hissettiğimde cebimdeki jilet kendini hissettirdi. Titreyen ellerimle onu aldığımda bu kez bacağıma bir çizik atacaktım. Bunu bir sıraya koymuştum. El, kol, bacak ve karın. Vücudumun birçok yerinde böyle izler vardı. Her seferinde en ucuna kadar bana yaşatılan acıyı unutmamak için bir çözümdü bu. Hep vücudumda taşıyacağım ve ölene kadar unutmayacağım. Bir kesik içerideki kanı derimin üstüne çıkartırken bir de sızı hissetmiştim. Dişlerimi sıkarken kendime tekrar tekrar aynı şeyi söyledim.

"Acımıyor Açelya. İlk seferimiz değil. Acımıyor." Kendimi buna inandırmam kolaydı çünkü acıya karşı bağışıklığım tamdı. Kapının sesini duyduğumda kanı elimle silmeye çalışıp hızlıca ayağa kalktım. Ellerimi önümde birleştirip başım yere eğik bir şekilde duruyordum babanın karşısında. Babam diyemezdim çünkü değildi. Öyle görmüyordum ve bir sahiplik eki asla eklemeyecektim. Acaba bu kez nasıl bir işkenceye maruz kalacağım?

"Bana bak!" dedi sert ama sarhoş bir ses. Artık içmese bile ses tonu böyleydi. Kafasının ayık olduğu bir an bile yoktu. Dediğini yapıp kafamı yerden kaldırdım. Yedi cihana kafa tutacak bir gücüm ve inadım vardı. Ama bu adamın karşısında bütün gücümü yitiriyor, ilk günkü gibi küçük bir çocuk oluyordum. Ağzımı bıçak açmıyor, sadece bakışlarım çığlık atıyordu. Tekrar titremeye başladığımda gözlerimi üzerinde gezdirdim. Bu kez beni ne bekliyordu?

Göz bebeklerim aşağı doğru hareket ettikçe elindeki doluluğu fark ettim. Dört tane kova vardı elinde. İçlerinde ne olduğunu tam göremiyordum ama onları görmem için bir adım daha attı bana doğru. Sadece vücuduma değil hislerime de işkence ediyordu. Onları görüp tutuşmamı istiyordu.

Görmen için sana yardım etti Alaz. Nankör olma!

"Takip et beni." Korkuyla hızlıca kafamı sallayarak onayladım onu. Bu arada da kovaların içini tam anlamıyla görmüştüm. Dört kovanın dördü de küçük buz küpleriyle doluydu. Soğuğu buradan hissedebiliyordum. İrkilmeme sebep olsa da babayı takip ettim.

Karşımdaki duvarın önünde kovaları dar bir dikdörtgen olacak şekilde yerleştirmişti. Ben hâlâ yüzüne bakarken ne olacağını anlamaya çalışıyordum. Daha önce buz gibi suyu başımdan aşağı döktüğü olmuştu ama gerçek bir buz deneyimim hiç yoktu. İşte buna hazırlıksızdım.

"Ellerin öndeki iki kovada, ayakların arkadaki iki kovada olacak." Dedi ilk olarak. Ben hâlâ yüzüne aval aval bakıyordum çünkü bu uzaklık elim ve ayağım için fazla büyüktü. Sadece oturduğum taktirde. Düşündüğüm şey- "Plank pozisyonunda duracaksın." Hayır. Ağzımı açmak istedim. Tek bir söz bile olsa söyleyip bu işkenceden kurtulmak istedim. Ağzımı açamadım. Sesimi duyamadım. Sadece konuşmaya karar verdiğim bir an nasıl olduysa kendimi dediğini yaparken bulmuştum. Gözümden akan sessiz bir yaş bütün bu hislerin özetini yazmıştı yanağıma.

YABANCI SAVAŞDär berättelser lever. Upptäck nu