Yüz bin parça, hepsi sevgisiz

13 3 3
                                    

Holaaa!

Burayı yazmak bölümü yazmaktan daha zor cidden :D

Keyifli okumalar dilerim...

Oy kullanmayı ve yorum atmayı unutmaayın lütfeeen!!!!

.

Hiç görmediğim bi adam.

Biniciliğe ya da atlara gelmediyse burada ne işi vardı? Agah abinin ailesini tanıyordum. Bu tamamen bir yabancıydı.

Yabancı Alaz, yabancı.

"Konu neydi?" dedim adının Savaş olduğunu öğrendiğim adama doğru. Tam bana cevap verecekken Agah abi girdi araya.

"Iıı, Açelya da benim kızım gibidir." Diye girdi söze. Açık açık bir şey saklıyordu. Kuşkucu bir ifadeyle ona baktığımda o beni umursamadan benim yerime beni tanıtmaya devam etti. "Sürekli gelir buraya. Atlarla ilgilenir, bana yardım eder. Gönüllü binicilik dersi de veriyor."

"Öyle mi?" dedi Savaş. Yapmacık ama sevinçli görünüyordu. "Çok güzelmiş. Eğer isterseniz ben buradayken de buna devam edebilirsiniz. Çok sevinirim."

"Siz buradayken?" kaşlarımı çatmış mantıklı bir cevap bekliyordum.

"Burayı satın alacağım." Şaşkına döndüğümde hiddetle Agah abiye döndüm. Bana bakmıyordu.

"Burayı satın alacak." Dedim tane tane. Kafamı çevirip aşağı doğru baktım. Haralara, yer yer olan ağaçlara, kapının önündeki eyerlere, nallara. Burası her karışıyla çok özeldi. Ben burada olgunlaşıyordum. Ben burada bağlılığı öğrenmiştim. Abilerime, atlarıma bağlanmıştım. Sevildiğimi hissetmiştim ve şimdi bütün bu güzel hisler elimden alınıyordu. Muhtemelen abilerim gidecekti. Atlar da karşımdaki kara adamın ellerine kalacaktı. O ne isterse o olacaktı ve ben onu hiç sevmeyecektim.

Biz kimseyi sevmeyiz Alaz, hiç kimseyi.

"Kızım bak, ben artık yaşlı bir adamım. Yetişemiyorum buranın işine. Diğerleri de hayırsızın teki. Böylesi daha doğru."

"Abi ben varım burada! Arasan hemen gelmez miyim? Söylesen yardım etmez miyim? Buna gerek var mı cidden?" Agah abiye iki çift lafım vardı ama onunla bir yabancının önünde tartışmayacaktım. Sadece beni anlasın istiyordum. Sadece vazgeçsin.

"Kızım senin burayla ilgilenecek vaktin mi var? Derdin başını aşmış zaten." Haklıydı. Hiçbir şey söylemeden önüme döndüm sadece. Başımı eğip susmayı tercih ettim. Kucağımda ki ellerimle oynamaya başlamıştım ki Agah abinin kırışmış elini elimin üzerinde hissedince başımı kaldırıp ona baktım. "Üzülme." Dedi yekten.

Keyfimizden üzülüyoruz sanki.

Sus. O iyi biri.

İçimde bir ses vardı ve herkesten nefret ediyordu.

"Bak, yine geleceksin buraya. Savaş oğlum da izin verdi." Ağzımı açarsam ağlayacaktım ve bu bir yabancının önünde olmamalıydı. Sessizliğimi koruyarak kalktım yerimden. Az önce çıktığım kapıdan tekrar içeri girip sırasıyla bütün atlarımı sevdim. Sessizce akan gözyaşlarımı sadece onlar duyardı.

En sondaki atımın başının üzerinde usulca elimi gezdirirken gözlerim sakinleşmişti. Ağlamaya karşı güçlü bir bağışıklık kazanmıştım ve gözlerim boşalırken ben ağlamıyormuş gibi bir tavır takınabiliyordum.

Bu kaçıncı level?

"Rahatsız etmiyorum ya?" dedi arkamdan bir ses. Kuruyan ve belki belli bile olmayan gözyaşlarımla ona doğru döndüm. Kara adam. Tavır takınmak yerine daha sevecen yaklaşmayı planlasam da içgüdüsel olarak direkt arkamı döndüm.

YABANCI SAVAŞWhere stories live. Discover now