"Sağ ol" dedi, bardakları dizmeye başladım. Mekan gerçekten çok güzeldi. Açık olan televizyona bakıyordum arada, büyük ihtimalle maç olduğu gecelerde açılacaktı bu televizyonlar.

Futboldansa voleybolu daha çok seviyordum ama sırf simgesi yüzünden beşiktaşlıydım ben de. Zaten rahmetli babamda takımına olan sevdasından ismimi Kartal koymuştu. O da beşiktaşlıydı sanırım.

O sırada mekandan içeri giren adamla gözlerimi kısıp ona baktım, iyi insan lafın üzerine mi gelir denmek gerekiyordu şu an yoksa iti an çomağı hazırla mı diyecektim karar verememiştim ama ikinci seçeneği tercih ediyordum.

Bakışları mekanda dolaştı ve direkt benim üzerimde durdu. Elinde iki tane beyaz zarf vardı. Arkasında Cengiz ile beraber üzerimize doğru gelmeye başladığında elimdeki bardakları bırakıp avuç içlerimi bar tezgahına dayadım.

"Hani gelmiyordun buraya?" dediğimde elindeki zarfları bana ve Devrime doğru uzattı. "Avans istemiştiniz, onları getirdim"

Yutkundum, elindeki beyaz zarfa baktım. Elimi uzattım ve ona bakmadan elinden aldım. Ada'ya para göndermem lazımdı, gurur yapmalık bir şey de yoktu. Çalışıp aldığım paranın hakkını verecektim.

Zarfı elinden alıp bakmadan deri ceketimin cebine soktum. Devrim "Ben istemem" dediğinde Kunt umursamadan zarfı onun önüne bıraktı.

"Üzerine konuşulacak bir konu değil, sen çalışansın ben iş verenim. Bu da sizin talebiniz, al lütfen" dediğinde Devrim homurdanarak zarfı aldı ve benim aksine açıp içine baktı.

Gördüğüm iki yüz banknotlarıyla gözlerimi kırpıştırdım. "Çok var burada" dedi Devrim içindeki parayı saymaya çalışırken. "Altı bin'e yakın"

Kunt direkt arkasını dönüp Cengiz'in yanına doğru ilerledi, bu konularda münakaşaya girmek istemiyor gibiydi. Çatık kaşlarımla baktım arkasından, Parla birayı dudaklarından ayırıp "Bol gönüllüdür o" diye mırıldandı.

Konuşan esmer kıza baktım, uzun tırnaklarıyla masaya vuruyordu. "Siz ne zamandır tanışıyorsunuz?"

"Bir buçuk senedir" dedi, Kunt'a baktı daha sonra. "Benim için yeri çok ayrı"

"Siz birlikte misiniz?" diye sorduğumda sesimin tonu beni bile rahatsız etti. Parla'nın şekilli kaşları havalandı

"Dışarıdan öyle mi duruyor?" dedi şımarıkça gülümseyerek. Çatık kaşlarımla kıvrılan kalın dudaklarını izledim.

"Hayır" dedim elimdeki bardağı vurarak yerine bırakırken. "Onun birisini sevebileceğini düşünmüyorum"

"Yoo, istediğinde çok güzel seviyor" dedi bana meydan okur gibi. "Hatta sana bir sır vereyim, eğer o sana değer veriyorsa kendini kutsanmış gibi hissediyorsun. İnan bana" dedi.

Devrim alayla güldü. "Seni daha önce kimse sevmedi sanırım"

Kaşlarımı çatıp arkadaşıma baktım, Parla'nın dudaklarına doğru götürdüğü bir anlığına duraksadı. Ama beklediğim gibi bir tepki vermedi, dudakları kıvrıldı ve anında birasını içmeye devam etti.

Ters ters Devrime baktım, bazen dilinin kemiği olmuyordu. Ortamı dağıtmak için televizyonun sesini açtım biraz daha. Parla sakince bar sandalyesinden inip arkasını döndü ve hararetle konuşan ikilinin yanına doğru gitti.

"Devrim, kıza neden öyle bir şey soruyorsun?" dediğimde öfkeyle sildiği bardaktan ayırmadı bakışlarını. "Hoşlanmadım ondan"

Konuşacağım sırada önümüzde duran bedenle dudaklarımı birbirine bastırdım.

yara izi tacirleriWhere stories live. Discover now