18 ne demek storm kazanmadi

1.2K 123 101
                                    

Heeseung's pov

Sunghoon yanıma oturduğunda elimdeki telefonu kenara bırakıp onunla göz teması kurmamaya çabaladım. Jake gittiğinde rahatlamam gerekirdi ama tam tersine daha da gerilmiştim. Üstelik Sunghoon ilk geldiğinde bile böylesine gergin değildim. Boğazımı temizleyip kafamı kaldırdım, amacım Sunghoon'a bakmaktı fakat kafamı kaldırdığım an onun zaten bana bakıyor olduğunu gördüm.

"Heeseung... Jake adına özür dilerim. Yani her şeyin bir anda gelişmesinden bahsediyorum. Dinlenmen gerekiyordu ve buna yardım etmek için gelmiştim fakat sanırım dinlenmene engel oluyorum. Ben geldiğimden beri rahat mıydın bunu da bilmiyorum. Heeseung ben gerçekte-"

Elim Sunghoon'un elinin tam üstündeydi, konuşmanın ortasında duraksamasına sebep olan buydu. Sunghoon tekrar konuşmaya başlamadan önce aklımdaki düşünceleri serbest bıraktım.

"Böyle bir şey için özür dilemek zorunda değilsin. Emin ol benim için hiçbir sorun yoktu. İkinizle olduğum süre boyunca halimden gayet memnundum ve bana asla engel olmadın. Burada olmandan memnunum." Cümlem bittiğinde gözlerini kırpıştırarak bana baktı. Bu tatlı hâli karşısında ufak tebessüm dudaklarıma yayılmıştı bile.

"Emin misin?"

"O kadar eminim ki Sunghoon." Rahatladığı o kadar belli oluyordu ki böyle bir şeyi kendine yük edinmesi beni kötü hissettirmişti. Özellikle ben onun düşündüğü şeyleri aklımdan bile geçirmezken.

Onun da dudaklarına gülümseme yerleştiğinde fark ettim ki ya ben çok çirkin gülüyordum ya da Sunghoon dünyadaki en güzel gülüşe sahipti. Sanırım buna bir cevap bulamazdım.

Sunghoon'un ani ayağa kalkışıyla düşüncelerimden sıyrılıverdim. "Ben bize bitki çayı hazırlayıp geleceğim, sen de o sırada yapmak istediğin bir şey var mı düşün."

Kafamı usulca salladım ve Sunghoon'un salondan çıkışını izledim. Söylediği şey için düşünmeme bile gerek yoktu, cevabım en başından zaten belliydi. Tek gereken Sunghoon'un geri gelmesini beklemekti.

İçeriden gelen sesleri hesaba katınca Sunghoon'u mutfağa tek başına göndermek iyi bir fikir miydi diye düşünmeye başlamıştım. Yerimden kalkmamam konusunda bu kadar ısrar etmeseydi şu an muhtemelen ona yardım ediyor olurdum. O bu şekilde olmasını istediyse benim de ısrar edecek hâlim yoktu.

Sunghoon'u beklerken telefonumu tekrar elime alıp gelen mesajlara bakmıştım. Kısaca cevapladıktan sonra uygulamalar arasında biraz dolaşarak vakit geçirdim. Yeterince vakit geçirmiş olacağım ki yaklaşan sesi duyduğumda kafamı kaldırmam ve elindeki 2 bardakla yanıma gelen Sunghoon'u görmem bir olmuştu. Hafifçe doğrulup bardağı elime vermesini beklemiştim fakat o masaya koymuştu, kendimi yakacak kadar küçük olmadığımın farkında değildi galiba.

"Dikkat et fazla sıcak." Cevabımı ona sessizliğimle verdiğimde kıkırdamıştı.

"Yapacak bir şey buldun mu bari?" Sırıtarak elime kumandayı alıp televizyonu açtım. "Çok güzel bir şey izleyeceğiz merak etme." Merak dolu bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum, fazla merakta bırakmamak adına televizyondan internete girdim ve harfleri girmeye başladım.

"Heeseung inanamıyorum sana." Elimdeki kumandaya uzanmaya çalışsa da kolumu uzatıp ondan uzaklaştırdım.

"Arabalara bir şey mi diyorsun sen??" gülerek yüzündeki şaşkın ifadesini sildi ve arkasına yaslandı. "Ne haddime."

"Kaçıncı filmini izleyeceğiz bari?"

"3'ü açıyorum. Nedense ilk filmini izlemeyi pek sevmiyorum, sondan başlayacağız bu yüzden. Jackson Storm'un etkisi yok desem yalan olur bu arada." Bana ciddi misin der gibi baksa da ben de ona gayet ciddiyim bakışlarımı fırlatmıştım. İçimdeki heyecan baskın geldiğinde filmi bir an önce başlatmayı istemiştim. Sunghoon kafasıyla beni onayladığında filmi başlattım ve kumandayı ortamıza bıraktım.

İkimizin birden filmi soluksuz izliyor olması nedense komiğime gittiğinde kıkırdamış ve Sunghoon'un bakışlarını üstüme çekmiştim. "McQueen'in kazasına ağlamanı bile anlayabilirim Heeseung ama şu an neye güldüğünü anlayamıyorum." Omuz silkerek önüme dönmüştüm ama Sunghoon'un hâlâ bana baktığına emindim. Sunghoon'a doğru yanaşarak ortamızdakı kumandayı aramızdan kaldırdım ve kafamı Sunghoon'un göğsüne yasladım. Eli direkt olarak saçlarımı bulmuş ve okşamaya başlamıştı. Bu hareketi yüzümde ufak bir gülümsemeye sebep olmuştu. İçimde doluşan heyecan ve saçımın okşanma hissi gibi küçük şeyler bile mutluluk sınırımı zorlamıştı.

Olduğum pozisyon rahatsız edici gelmeye başladığında hafifçe kıpırdanıp rahat bir pozisyon bulmaya çabaladım. Sunghoon da elini saçımdan çektiğinde kaşlarım çatılmıştı. Sırtımdan destekleyip beni doğrultduğunda nedenini anlamıştım. "Biraz da çayını iç, iyi gelir." Mırıldanarak onu onaylamış ve bardağı elime almıştım. Ufak yudumlar almaya devam ederken bir yandan gözüm televizyondaydı. Sunghoon kendi çayını çoktan bitirmiş boş bardağını masaya bırakmıştı. Çayı yarıladıktan sonra filmin büyüsüyle bir süre duraksamış ve içmeye devam etmiştim. İşte üstüme döktüğümü geç fark etmemin sebebi buydu. Tenime değen sıcaklıkla irkildiğimde Sunghoon anında fark etmiş ve bardağı elimden almıştı. Bacağıma gelen yeri parmağımla okşamış ve bir iz var mı diye incelerken Sunghoon bakış açıma girmişti. "Azıcık dökülmüş, bir şey olmaz bu kadarından. Acıttığından bile şüpheliyim."

"Hayır acıdı." Hayatını sorgular bir biçimde gözlerime baktıktan sonra bacağımda çayın döküldüğü noktaya yaklaştı. Dudaklarının verdiği ufak hissiyatı bacağımda hissettiğimde şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak gibi olmuştum. Hiçbir şey olmamış gibi davranarak bakışlarımı televizyona çevirdim. "Bir şey yok Heeseung." Ufak bir onaylama sesi çıkartıp Sunghoon yanımda değilmiş gibi davranarak kendimi rahatlatmak istemiştim ama işe yarayıp yaramadığıysa büyük bir muamma.

Sunghoon da arkasına yaslandığında aramızdaki mesafenin açıldığını fark ettim. Bir süre tereddüt ettikten sonra aramızdaki mesafeyi kapatmıştım. Bu sefer yaslanan kişi Sunghoondu. Elimi eline koyup tuttuğumda parmaklarını parmaklarıma geçirmişti. Şu an tek umduğum kalp atışlarımı duymamasıydı.

Zaman sanki öylesine hızlı geçmişti ki film daha yeni başlamış gibi hissediyordum ama şu an bitişini izliyorduk. Filmin bitmesiyle Sunghoon yaslandığı yerden kalktı ve ben de derin bir nefes alıp oturduğum yerde esnedim.

"Sunghoon ya, ben hâlâ inanamıyorum. Cruz Ramirez o yarışı kazanmayı hak etmedi ki Jackson'ın hakkıydı. Ayrıca Cruz nasıl kazanıyor yani sonuçta yarış arabası bile değildi sadece eğitmendi. Hiç yarışmamış bir şekilde sadece McQueen ile yaptığı alıştırmalar sonrası girdiği ilk yarışı nasıl kazanabilir ya nasıl Jackson'ı geçebili-"

Oturup sonsuza kadar konuşabileceğim konu hakkında konuşurken sustum. Susmamı sağlayabilecek tek şey olmuştu, Sunghoon'un dudakları dudağım üstündeydi. Bana doğru daha da yaklaştığında elini ensemde hissetmiştim. Tüm duygular vücuduma bir anda nüfuz ederken şaşkınlıktan hiçbir şey yapamıyordum.

Kendime geldiğimde dudaklarımı Sunghoon'un dudakları üstünde hareket ettiriyordum. Sunghoon'u tutarak sırtının koltukla birleşmesine sebep olduğumda onun kolları da anında boynumu sarmıştı. Dirseğimle koltuktan destek alırken bir elim hâlâ Sunghoon'un sırtındaydı. Ben elimi çekmeye kalmadan Sunghoon beni kendine daha da yaklaştırmıştı. Dudaklarımız uyumla hareket ederken nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Nefesimiz tükenene dek birbirimizden ayrılmamıştık. Tabii her güzel şeyin bir sonu vardı, dudaklarımızı yavaşça ayırdığımda bir süre gözlerimi açmayıp bu anda takılı kalmak istedim. Gözlerimi açıp Sunghoon'a bakarken onun da bakışları benim üzerimdeydi. Hâlâ aynı pozisyondayken gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Bakışlarım tekrar Sunghoon'un dudaklarına kaydığında onu öpmek istedim, nefessiz kalana kadar. Sunghoon'a yaklaşacakken vazgeçip üstünden kalkmıştım. Elimi Sunghoon'a uzatıp rahatça kalkmasında yardımcı oldum.

Kalp atışlarımın asla yavaşlamaması bana gram yardımcı olmuyordu. Kalbim birazdan vücudumdan fırlayıp atmaya devam etse şaşırmayacaktım. Nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyor gibi yaparak kendimi sakinleştirmeye çalışmıştım. Az da olsa ufak bir yararını görmüş ve Sunghoon'a dönmüştüm.

"Susturmak için güzel bir tercihti."

112 acil, heehoonWhere stories live. Discover now