13. Bölüm

170K 8.6K 705
                                    

Çocukken bir atım vardı. Daha doğrusu, at çiftliğine her gittiğimde koşa koşa arayıp bulduğum bembeyaz bir at; ismi Kaymak'tı. O yaşımda, daha yaratıcı bir isim bulamamıştım ona. Beyaz yumuşacık yelesi, parıltılı gövdesi ile tıpkı kaymağa benziyordu.

Onun üstündeyken gerçekten mutlu olduğumu hatırlıyordum. Güneş üstüme parlar, rüzgâr saçlarımı uçuşturur ve hayvanın antrenmanlı hareketleriyle koşuşu sırasında sallanırken, dünya hiç olmadığı kadar güzel ve ışıltılı görünürdü. Bütün hafta boyunca Kaymak'ı göreceğim günü bekler, yatarken ve kalkarken onu düşlerdim. Diğer çocuklarla yarışırdık, Kaymak beni asla yalnız bırakmaz, her zaman güvenebileceğim bir dal olmaya devam ederdi.

Bir gün hastalanana kadar. Annem yüzünde derin bir üzüntüyle, beni elimden sıkıca kavrayıp Kaymak'ın yere yatmış, acı çektiği, zorlukla nefes alıp verdiği kabine götürene kadar. Yapılacak hiçbir şey kalmadığını, bana söyledikleri ana kadar. O gün güneş üstümüze parlamamış, o gün esen rüzgâr sadece içimi üşütmüş, o gün, içimde bir şeyler yıkılmıştı. Dünyamın sallandığını, soğuk bir sisin bacaklarımın arasında dolaştığını hissetmiştim.

Şimdi de sekiz yaşıma dönmüştüm birden. Dünyam sallanıyordu, o soğuk sis bacaklarımda dolanıyor, titrememe sebep oluyordu. Öğrenmeye bu kadar yakın olduğum gerçek, bilmek istediğim bir şey miydi, değil miydi emin değildim. Hastalanmaya başlıyor, ateşleniyor gibi hissederek elimi nemli alnıma koymuş, sonra ıslak saçlarımı yüzümden çekerek barmene bakmıştım.

"Tarık lütfen," dedim dilim damağım birbirine yapışmış halde. İçimde öyle büyük bir fırtına kopuyordu ki, hâlâ olduğum yerde sabit kalmayı nasıl becerdiğimi merak ediyordum. Bir hortum dönerek dolanırken ruhumdaki sütunları yıkıyor, beni savunmasız bırakmaktan büyük bir zevk alıyordu.

"Aslında bunları sana anlatmamam gerekiyor," dedi Tarık hafifçe geri çekilirken. Bu geri çekilişi geri adım atış, bilme isteğimi, korkumu yine karanlıkta bırakış olarak görüp ona doğru eğilmiştim.

"Lütfen..." Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Dolu gözlerimde endişenin saf hali görülebiliyor olmalıydı. "Bilmem gerekiyor."

"Ona çok âşıksın değil mi?" diye sordu Tarık ikinci bir bardak içki alırken masasına. Ben, aşkın ne olduğunu bile bilmeyen bir insandım. Hiç âşık olmamış, hayatımı küçük hoşlantıların gölgesinde onu aşk zannederek geçirmiştim. Pek sevdiğim şiirlerde ballandırılarak anlatılan aşkı izlediğim filmlerden, okuduğum romanlardan öğrenmiş, yaşamaya bile hiç yaklaşmamıştım.

"Evet," dedim kafamı yukarı aşağı sallarken. Poyraz'a âşık değildim. Ama onun için deli gibi endişelenmiştim. O kayıp, aslında kaygan olan ruhunu bana istemeyerek ama engel olamayarak gösteren çocuk için endişelenmemek elimde değildi.

"Sevgilisi olduğun için anlatacağım. Bilmeye herkesten çok senin hakkın var." Tarık konuştuktan sonra, bardağını alıp kafasına dikti yine. Âdemelmasının hareket edişini, hipnoz edilirken saate bakan insanların uysallığıyla izledim. Birisi içimden yaşamı çekiyor, beni kolunu bile kaldırmaya hali olmayan birisi olarak bırakıyordu.

Poyraz'ın sevgilisi falan değildim, ama anlatmasını her şeyden çok istediğim kesindi.

"Poyraz... Normalde öyle değildir ama bu hafta pek dalgındı," dediğinde, benim de tüm hafta boyunca karmakarışık olan zihnimi düşündüm. O da aynı sebepten mi dalgındı? "Görevlerden birisini yaparken o dalgınlıkla sol bileğini kırmış. Solaktır Poyraz, silahı sol eliyle kullanır. Dolayısı ile izinli olması gerekirdi ama Ömer Baba müsaade etmedi."

O konuşurken kaşlarımı çatmış, masada iyice öne eğilerek, duyduklarımı düşünmeye başlamıştım.

"Onun yıllarca eğittiği onca gençten en değerlisi, nasıl olur da görevini böyle erteleyebilirdi. Sağ eliyle de atış yapabilmesi gerekirdi. Elini kaybetse bile görevine devam etmesi, sadakatini göstermesi gerekirdi. Bunları söyledi. Böylece Poyraz'ı, kimsenin gönüllü bile olmadığı o göreve yolladı. Ve..."

DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin