12. Bölüm

190K 9.5K 1K
                                    

27 KASIM

"Abisi." Uzaklardan Mert'in bana doğru yürüdüğünü gördüm. Siyah şişme montu uzun boyuna rağmen dizlerinin altına kadar geliyor, zaten iri olan çocuğu iyice kocaman gösteriyordu. Her zamanki gibi tıraş olmaya üşenmiş, uzun siyah sakallarını kendi haline bırakmıştı. Gözlerinin şişliğine ve altlarında tomurcuklanan kızarıklıklara bakılırsa, muhtemelen yine uyumayıp sabaha kadar bilgisayar oyunu oynamıştı.

Yanıma ulaştığı gibi kendini yere bırakıp kolunu omzuma atarak bana sarıldı. Her ne kadar çok dalgın olsam da ben de hafifçe ona doğru giderek sarılmasına karşılık verdim. Mert elini şişme montunun cebine atıp hayatta en sevdiği şey olan uzun jelibonlardan çıkartıp yemeye başladı.

Arka bahçede, büyük bir ağacın altında, çimlerin üstünde bağdaş kurmuş oturuyordum. Havaya haftalardır yıkanmadığı için grileşmiş bir perde çekilmişti. Dünya tüm kalp kırıklıklarını dudaklarının arasından üflerken şiddetli bir rüzgâr esiyor, ayaz tenimden girip kemiklerime kadar titrememe sebep oluyordu. Donuyordum, ama bunu hissetmiyordum. Öyle ki üstümde ceket bile yoktu. Düşüncelerim aralıksız akıyor, beynim hiç durmadan çalışıyordu ve oturduğum yerde kıpırdaman duruyor olsam da, içimde öyle bir hareketlenme vardı ki bir şekilde ısınıyordum.

Mert bana şöyle bir baktıktan sonra, geriye gidip montunu çıkardı. Sonra da siyah şişme montunu omuzlarımın üstüne bıraktı. "Canın sıkkın gibi?" dedi ilgili bir sesle, jelibonu ağzından sarkarken.

Canım sadece sıkkın değildi. Canım çok sıkkındı. Belki de daha önce hiç canım bu kadar sıkkın olmamıştı. Bir haftadır aklımda dolanan tek bir konu vardı. Derslere girerken, yemek yerken, uyurken, uyanırken, hatta kahkaha atarken dahi bunu düşünüyordum. Bir konuya zar zor odaklanabilen bir insan olarak, bir şeyi kafama takarsam, onu bir saniye bile unutmam mümkün olmuyordu.

"Yok ya, iyiyim," dedim Mert'in üçüncüsünü yemeye başladığı jelibonunun ucundan koparıp ağzıma atarken. Bir şey kafama takıldığı zaman beyin hücrelerimi katletmenin yanı sıra iç organlarımı da zedeliyordum galiba ki, bir haftadır doğru düzgün yemek yiyememiştim.

"İyi olacaksın tabii ki," dedi beni güldürmeye çalışırken kendisi gülerek. "Koskoca, havalı yarışçımız, gururumuz Devrim Altun'u, erkek lisesinin popüler tek kızı olan popüler Devrim Altun'u, okulun en uyuz bireylerinden birisiyle aynı odada kalan ve hâlâ benim odama geçmek için bir harekette bulunmamış Devrim Altun'u, kim üzebilir ki?" Alayla konuşurken o kadar uzun bir cümle kurmuştu ki, nefes nefese kaldığı için devasa göğsü hızla kalkıp iniyordu.

Mert'in omzumda duran kolunun altından çıktım ve sahte bir gurur ifadesiyle alkışlamaya başladım. Onun yarışmayı bile beceremeyeceği kadar başarılı bir alayla baktım ona. "Gerçekten ilk defa bu kadar uzun bir cümle kuruyorsun tebrik ediyorum seni."

"Uğraşma lan benle," deyip kafama hafifçe vurdu. Şapşal suratına bakarak gülümsedim.

Neyse ki dostlar vardı. Dostlar olmasa bir bokun çekileceği yoktu çünkü. Düştüğünde, tökezlediğinde kaldıracak, yürümeyi bilmediğin yolları seninle emekleyecek, seni asla yargılamayacak insanlar. Dostlar kişiye sadece arkadaş değil, aile de olurdu. Bunu düşünerek sırtımı ona yasladım. Sırtımı yaslayabileceğim birisine sahip olduğum için çok şanslıydım.

Hazır güvenli bir yer bulmuşken, yine düşünmeye başladım. Mert kafede karşılaştığı güzel kızı anlatırken, ben birkaç gün öncesine dalıp gitmiş, o geceyi gözlerimin önünde tekrar tekrar yaşıyordum. Poyraz gideceği zaman kapıyı tutuşumu ve şu, her düşündüğümde beynimin allak bullak olmasına sebep olan, öpücüğü...

DEVRİM- Erkek Lisesinde Tek KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin