20 - sıcak simit ve kötü şey.

606 96 65
                                    


multimedya eşliğinde okuyabilirsiniz. spotify listesi linki yorumda mevcut.

-

Beynimi delmek ister gibi çalan telefonun sesiyle uyanıyorum. Dünyanın en tatsız sabahından günaydınlar herkese.

"Of..."
Başımda uykusuzluğun getirdiği keskin bir ağrı var.

Kafamı masadan kaldırınca baş ağrıma bir de tutulan boynumun acısı ekleniyor. Bende acılar katmer katmer.

"Sus be sus..."
El yordamıyla telefonu bulmaya çalışıyorum. Takdir edersiniz ki kapalı gözlerimle bu pek de kolay değil.

Daha fazla direnemiyorum ve nihayet gözlerimi açıyorum. Masanın öbür ucunda hâlâ inatla çalan telefonumu uzanıp alıyorum.
"Sabah sabah bu ne ısrar abla..."
Ekranda görünen Oya ablamın ismine bakarak homurdanıyorum. Zaten beni bu kargaların daha yeni kalkıp elini yüzünü yıkadığı saatte ancak sevgili aile üyelerim arayabilir.

"N'oldu abla?"
Kafamı dik tutmakta zorlanıyorum ve masamı kaplayan kağıt destelerinin üstüne düşüveriyor başım.

Telefonu kulağımın üstüne koyup elimi de indiriyorum. Enerjiden ne kadar tasarruf etsem o kadar kâr.

"Koş gel, annem gözleme yaptı kahvaltıya. Soğumadan yetiş."
Benim yarı diri yarı ölü hâlime rağmen ablamın sesi o kadar canlı ve mutlu ki çocuk gibi bir mızmızlanma çıkıyor ağzımdan.
"Gelemem ki..."
Diyorum çaresiz sesimle.

"Ay niye?"

Ablam görmüyor ama alt dudağımı sarkıtıyorum üzgünce.
"İş. Yarına kadar yetiştirmem gereken bir proje var. Nefes alacak vaktim yok. Hesaplamalarıma göre bırak kahvaltıya size gelmeyi, evde fotosentezle beslenmem lazım projenin yetişmesi için."
Evet, salt gerçek bu dostlarım. Tarık'ın depresyonu, Artun'un dertleri, Musti'nin kazası derken ben bir işim olduğunu unutmuş ve tıpkı bir geri zekalı gibi her bir şeyimi son güne bırakmıştım.

"Ne işi ki bu? Sen yeni iş mi..."
Cümlesine devam edemiyor.
"Bulut Can durur musun annecim, dayınla konuşuyorum bak! Bulut Can... Bulut Can o vazoyu yerine bırak!"
İnsanın minik bir tazmanya canavarıyla yaşaması zor olsa gerek.

"Kapatıyorum abla, sana da canavar oğlunla mutluluklar."
Diyorum bıkkınca. Bulut Can gibisi evlerden ırak. Hele benden çok ırak olsun.

"Tülay olsaydı sana getirirdi şimdi gözleme... Neyse artık bir dahakine. Kolay gelsin Arif."

"İnşallah abla."

Telefonu kulağımın üstünden çekip masanın üstüne bırakıyorum. Bir of çekiyorum.
Dostlarım, geçmişte bir yerlerde mutlaka size çalışma şartlarımın güzelliğini övmüşümdür. Fakat unutmayın ki tembel ve sorumsuz insanları hiçbir güzellik paklamaz. Benim gibileri yani.

Ha gayret diyerek kalkıyorum çalışma masamdan. Ne zaman uyuduğuma, kaç saat uyuduğuma dair hiçbir fikrim yok. En son hatırladığım sabah ezanıyla son güç kırıntılarımı kullanarak şu masadan kalktığım an. Çok şükür namazı kılmıştım ama sonrası bende buğulu.

Uykuya aşığım.
Uykusuzluğun yegane düşmanıyım.
Bu kadar yamulmuş olmamın başlıca sebebi bu.

Elimi yüzümü yıkayıp kafamı soğuk suyun altında bekletirken de birkaç saniye uyuduğum acayip verimli bir ayılma seansının ardından omzumdaki baş havlumla çıkıyorum banyodan ve ayaklarımı sürüyerek yürüyorum mutfağa. Kahvaltı hazırlayacak ne enerjim ne de isteğim var.

Hem zaten, acayip pis bir huyum var. Başımda yarım bir iş olduğunda ve o beni tamamen meşgul ettiğinde açlıkmış susuzlukmuş hiç umursayamam.
Tüm bu etkenleri bir araya getirdiğimizde buzdolabını açıp içine şöyle bir bakıp bir tane elma alarak çalışma odama geri dönmemi normal karşılayabilirsiniz.

ArifWhere stories live. Discover now