18 - tek bir şans.

586 100 80
                                    

Sena

"Vasat. Tam anlamıyla vasat biri."
Karşımdaki hamakta uzanmış geometri çözen Sinan'ın homurdanmasıyla kafamı okuduğum kitaptan kaldırdım.

"Kimmiş vasat?"
Umursamazca mırıldandım. Sinan durmadan insanlarda kusur bulup eleştirirdi. Çünkü dünyada insanlar ikiye ayrılırdı onun için, mükemmeller (ki bu kategoride yalnızca kendisi var) ve kusurlu insanlar.

"Arif."
Konuşurken yüzüme bile bakmıyordu. Havaya kaldırdığı test kitabındaydı gözleri. 

"Hayırdır askerliği beraber mi yaptınız? Senden kaç yaş büyük insana böyle mi sesleniyorsun?"
Dedim alaylı sesimle.

Sinan bana baktı kısa bir an,
"Kendisi böyle seslenmemi istedi."
Umursamazca kıymetli test kitabına döndü yine.
"Doğru düzgün işi gücü yok, sosyal becerileri desen o da pek iyi değil, ahım şahım bir tipi de yok. Böyle adamlardan sokakta yüz tane bulunur. Vasat işte. Yol yakınken vazgeç bence, enerjine yazık."

"Çok biliyorsun sen, velet. Sus da işine bak."
Çenesini kapaması için çıkıştıktan sonra yine kitabıma döndüm.

"Doğruları söyleyince hemen velet oluyoruz zaten."
Diye homurdandı.

"Ece, Sinan! Hadi gelin yemek hazır!"

Annemin seslenişiyle ikimiz de kitaplarımızı kapattık.

"Kurt gibi acıktım."
Dedi Sinan ayaklarını hamaktan sarkıtırken.

Mutfaktan gelen yemek kokularıyla gözlerim heyecanla büyüdü.
"Kabak dolması var, Allah'ım sana şükürler olsun!"
Terliklerimi aceleyle ayağıma geçirip ayaklandım. Yanıma gelen Sinan'ın omzuna kolumu doladım ve kendime çektim.

Sinan kafasını kaldırıp bana baktı. Kardeşim diye demiyorum, çok yakışıklıydı çocuk.
"Bugün Emine Sultan'ın elinden kabak dolması yemeni sana nasip eden Allah için ne yaptın?"

"Boş boş konuşan kardeşimin çenesini şiddet yoluyla kapatmadım."
Saçlarını karıştırdım. Gülerek geri kaçmaya çalıştı.

Çardaktaki masanın üstüne elindeki salata kasesini yerleştiren annem girdi görüş açımıza.

"Hayırdır bugün pek bir sevgi dolusunuz? Ben yokken iyice birbirinizin kıymetini anladınız herhalde."
Dedi annem bize hayret dolu bir mutlulukla bakarken.

"Biz zaten hep canım kardeşimle çok iyi anlaşıyorduk anne."
Sinan kolumun altından kaçıp masaya yürümeye başladı.
"Yalan çok günah abla!"

"Zevzek çocuk!"

Masadaki son birkaç eksiği de tamamlayıp oturduk.

"Ee neler oluyor anlatın bakalım? Ne var ne yok?"
Annemin sorusuyla Sinan tabağından kafasını kaldırıp bana baktı.
"Ablam vasat herifin birine aşık oldu."

Başımı çevirip ona gülümsedim ama bu gülümseme tamamen seni önündeki kabak gibi oyacağım anlamına geliyordu.

"İnanmıyorum Sena! Bana nasıl hiç bahsetmezsin? Üstelik bu yerden bitmenin bile haberi varken?"
Dedi annem elindeki çatalla Sinan'ı işaret ederken.

Sinan'ın homurdanmasını ikimiz de umursamadık.

"Çok yoğundun, sınavlarının arasında kafanı meşgul etmek istemedim."
Omuz silkip çorbamdan bir kaşık aldım.

"Aşk olsun, yemişim sınavlarını Sena. O kadar önemli değil yahu, zaten ben okulu bir sene uzattım."
Sonları doğru annemin sesi gittikçe kısılıp yok olurken yanımdaki Sinan'ın başı ışık hızıyla anneme döndü.
"Ne yaptın ne yaptın?"

ArifWhere stories live. Discover now