11 - beşibiryerdeli bir bölüm.

612 94 51
                                    


"Ben size fenomen oldunuz dedim mi demedim mi?"
Tarık ağzına koca bir dilim börek tıkıştırırken konuşuyor.

Sevgili dostlarım, bugün benim evimde değiliz. Tarık'ın ailesiyle yaşadığı evdeyiz, buram buram anne eli kokan evin salonundayız.

"İt herif, rezil kepaze ettin bizi hala fenomen oldunuz diyorsun utanmadan."
Musti karşımdaki koltuğun ucunda kollarını göğsünün üstünde bağlamış her şeyden nefret eden bir kaynana gibi oturuyor. Sinirleri oldukça gergin. Kendisine bulduğu yeni diyetisyenle yepyeni diyetlere yelken açtığı için biz börek yerken ciğerci kedisi gibi bizi izlemek zorunda.

Börek yiyememesi bir yana, Tarık'ın sıra gecesinde çektiği videolardan birini sosyal medyaya yüklemesi ve acayip ilginç bir şekilde videonun popüler olması sonucunda Musti yerle bir olan karizmasının derdine düştü.

"Ben mi rezil kepaze ettim? Ağzın beş dakika boş durmasın diye çocuklara seni besleme nöbeti verirken keyfin yerindeydi?"
Tarık hemen çingeneleşmeye başlıyor. Artık onu tanıyorsunuz dostlarım. Bu herif süte kara dese he deyip geçmek lazım. Çünkü siz kara olduğunu kabul edene kadar yakanızdan düşmez.

"Ne var nöbet verdiysem? O kadar güzel yemeğin arasında aç acına duracak halim yok ya!"
Başını diğer tarafa hırsla çeviriyor Musti, sonra aniden yine bize dönüyor.
"Dava ederim seni! Sileceksin o videoyu! Donuna kadar alırım Tarık!"

Tarık çayından bir yudum hüpletiyor. Musti'nin tehtidlerinden korkmuş gibi değil.
"Donumdan başka verecek bir şeyim yok zaten. Onu da istediğine emin misin?"
Elindeki bardağı bırakıyor,
"Ve ayrıca, videonun izlenmesi 500 bin olmuş bile, bu saatten sonra silsem ne silmesem ne?"

"Musti bak Artun'a, o hiç dert ediyor mu? Dans performansı beğenildiği için gayet mutlu mesut."
Diyorum çatalımın ucuyla masanın başındaki sandalyede kukumav kuşu gibi oturan sarı terörü işaret ederek. O anlarda Artun ile mutlu ve mesut kelimeleri arasında en ufak bir alaka yok. Kesinlikle yok.

"Sahi, bu küçük Emrah'ın ne derdi var yine? Boynunu bükmüş oturuyor."
Fatih gelip yanıma oturuyor. Çatalımı yeni bir dilime batırırken Artun'un olağanüstü derecede büyük derdini söylüyorum.
"Özbekistan'a gidecekmiş iş için."

"Ee yani?"
Fatih haklı olarak anlamlandıramıyor dert kelimesinin bunun neresinde olduğunu. Belirtmek isterim ki biz ikimiz konuşurken Tarık ile Musti didişmeye devam ediyor ama umrumuzda değiller.

"Yavuklusundan uzak kalacağı için üzülüyor."
Diyorum çatalımdaki böreği Fatih'in ağzına uzatırken. Böyle de romantik bir adamım işte.

"Bu Artun hiç dayak yemediği için böyle. Samimi söylüyorum bak, bu herifin tek eksiği dayak!"
Musti Tarıkla girdiği ağız dalaşından sıkılmış olacak ki Artun'a da sataşıyor.
"Ayrıca ne işiymiş bu? Özbekistan'a yolcu mu götürecek? Burdan kara yoluyla Özbekistan'a gidiliyor mu lan?"

Derin bir nefesle dolduruyorum ciğerlerimi. Musti'nin bu soruyu sorarkenki ciddiyetinden hiç şüpheniz olmasın.
"Musti hatırlar mısın bilmiyorum ama bizim dostumuz Güzel Sanatlar mezunu ve uzmanlık alanı da Türk İslam Sanatları. O kadar samimi olmadığımız için unuttun belki ama..." diye çıkışıyorum ona.

Musti, "Heee" lemeli bir aydınlanma yaşıyor.

"Lan, ne kadar zamanlığına gidiyorsun?"
Fatih uzanıp Artun'un koluna vuruyor. Boynu bükük, adeta sultan papağanı gibi oturan Artun'un kafası nihayet kalkıyor.

"İki"
Diyor.

"İki ay mı? Lan oğlum ne olacak çabucak geçer iki ay."
Fatih'in söylediğine gülerken araya girip düzeltiyorum.
"İki hafta, ay değil."

ArifOnde as histórias ganham vida. Descobre agora